Close

İmkansızlıkları Sevebilir Misiniz?

Mevzu bahis hikaye Almanya’da geçmektedir. 14.175 nifuslu Almanya’nın kuzeybatısında bulunan Münster şehrinin Lotte kasabasında büyük bir dayanışma örneğinden bahsedeceğim sizkere. Sportfreunde Lotte Futbol Kulübü, kendi kısıtlı şartlarıyla 3. Lig’de mücadele eden küçük bir kasaba takımı. Endüstriyel futboldan ziyade daha çok oyunun romantiklerine hitap eden bir takım yani sizin anlayacağınız. Bu küçük, mütevazi takım da o […]

8 Şubat 2017 – 1860 Münih maçı öncesi

Mevzu bahis hikaye Almanya’da geçmektedir. 14.175 nifuslu Almanya’nın kuzeybatısında bulunan Münster şehrinin Lotte kasabasında büyük bir dayanışma örneğinden bahsedeceğim sizkere.

Sportfreunde Lotte Futbol Kulübü, kendi kısıtlı şartlarıyla 3. Lig’de mücadele eden küçük bir kasaba takımı. Endüstriyel futboldan ziyade daha çok oyunun romantiklerine hitap eden bir takım yani sizin anlayacağınız. Bu küçük, mütevazi takım da o romantikleri hayal kırıklığına uğratmadı zaten. Almanya Kupası’nda üst üste iki, birinci lig temsilcilerini (Werder Bremen, Bayer Leverkusen) daha sonrasında da bir ikinci lig takımını (1860 Münih) eledi. Şimdi de yine Almanya’nın en büyük ekiplerinden bir diğeri Borussia Dordmund ile karşılaşacaklar. Ve onlar yine, hiç bir korku duymadan bedenlerinin tüm sınırlarını zorlayıp kazanmak için mücadele edecekler. Nerden bakarsanız bakın tıpkı bir rüya gibi. Bu rüyanın tadına, Dünya’nın her yerindeki futbol romantikleri; kısa süre içerisinde yeniden varacaklar. Ancak bu rüyanın asıl mimarları beklendiği üzere yeşil sahadaki futbolcular yada kulübedeki antrönerler değil. Onlar bir avuç Lotteli taraftarlar. Onlar eşine az rastlanır büyük kahramanlar.

Lotteliler 8 Şubat sabahına bembeyaz bir örtü ile uyandılar. Yeşil çam ağaçlarının dalları, evlerin çatıları hatta sokaktaki çitler bile. Bembeyaz, hafif, narin bir örtü ile süslenmişti adeta. İşe giden insanlar kapılarının önüne çıktıklarında önce manzaranın muğazzamlığına bakıp şaşırıyorlar; sonra onun keyfini çıkarıp bir güzel temiz havanın tadına varabilmek için onu içlerine çekiyorlardı. İşler bu taraftan bu kadar güzel görünürken diğer yandan işler pek o da iç açıcı değildi. O gün çok önemli bir maçı vardı Sportfreunde Lotte’nin. Hemde Almanya’nın köklü ekibi 1860 Münih ile. Üstelik başka telafisi olmayacak bir 90 yada 120 dakikadan ibaretti herşey. Stadyum zemininde 8 cm kar var, tribünler kar ile dolup, ıslanmış. Dedik ya mütevazi bir semt takımı diye. Hal bu ya yalnızca 1 tane stad sorumlusu var Lotte’nin. O zemin, o tribün nasıl olacakta bir kişi ile maça hazır hale gelecek, hatta takımı ateşleyici bir unsur olacak. Hiç mümkün değil. Kulüp, bunun üzerine internet üzerinden bir ilan ile taraftarları ve kent sakinlerini dayanışmaya ve iş birliğine davet etti. Stadyumun temizlenip, maça hazır hale gelmesinden artık Lotteliler sorumluydu. Onlar, bunun üzerine hiç tereddüt etmeden küçük mabetlerine koştular. Ellerinde kürekler, süpürgeler ve fırçalarıyla. Yalnızca menfaatsiz, içtenlik ve sevgi ile yapılan bir yardımdı bu. Ama asla öyle olmadığı anlaşıldı. Kimisi işinden okulundan izin alarak, kimisi izin alamayınca kaçarak, kimisi dükkanını, evini kapatıp hepbirlikte akın ettiler küçük, samimi stadyumlarına. Bakmayın bizlerin küçük dediğine. Aslında onlar için hiç de o kadar küçük değil. Mesela Lotte’nin yarısına ev sahipli yapan, tüm Almanya’nın imrenerek izlediği takımları yendikleri bir mabet orası onlar için. Endüstriyel futbol ile harman edilmiş bizim nesiller için pek öyle olmasa da.

Yüz kişinin üzerindeki Lotteliler maçtan saatler öncesinde stadyumlarını hazır ettiler. Sportfreunde Lotte’de onları mahçup etmedi ve maçı 2-0 kazandı. Aslında zaten golleri kimin attığının yada maçı kimin kazanacağının hiç bir önemi yoktu. O gün, orada önemli olan tek şey Lottelilerin kendi kapılarının önünü temizlemekle yetinmeyip; işlerinden, okullarından ve geri kalan tüm o önemli vazifelerinden vaz geçip şehirleri, takımları hatta kendileri için dayanışmayla, iş birliğiyle, inançla bir araya gelmeleriydi. Bir bütün olmalarıydı. Sevmeleriydi. Sadece sevmeleri.

Özdemir Asaf’ın kulaklarını çınlatmadan olmaz. Üstad demiş ki:

İmkansızlıkları yaşamak mıdır sevmek?

Yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek?

Zor mudur gözlerine bakarken sevgiyi görebilmek?

Yoksa sevgi midir gözlerindeki tek gerçek?

Kolay mıdır biranda vazgeçip gitmek?

Yoksa gitmekten vazgeçip sevmek mi gerek?

Onlar da sevdi. Ama onlar imkansız olanları sevdiler. Gitmekten vazgeçip sevgiye sığındılar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top