Close

Kulüpten Şirkete, Taraftarlıktan Üyeliğe

Spor kulüplerinin birbirleri arasındaki rekabet son yıllarda hiç olmadığı kadar kızışmalı ilerlemeye başladı. Özellikle bu ortamındaki ilginin aslan payını alan futbol merkezli kulüpler, küresel çaptaki rekabetlerini sürdürürken; bu kulüplerin sektörel boyuttaki mücadeleleri ise ticari rekabet olarak kendini gösteriyor.

Açık ara hâlâ en popüler spor olan futbol; kulüplerin sponsorluk ve medya ayağı üzerinden kendisini bir markaya dönüştürme hususunda oldukça kullanışlı bir alan hâline geldi. 

Futboldaki endüstrileşme hâli şöyle açıklanabilir: Spor kulüpleri, artık bir kulüpten daha fazlası olarak dünya ticaret pazarında kendine ayrılan alanı dolduran ve bunu genişletmeye çalışan kurumsal bir şirkete, bir tür işletmeye dönmüş vaziyette.

Bunun sayısal verilere yansıması da bize spor kulüplerinin şirketleşmesi hususunda çok önemli veriler sunuyor. 

Transfermarkt’ın güncel verilerine göre Manchester City ve Paris Saint-Germain, Körfez ülkelerinin yatırımcılarıyla 10 yıllık süreçte tarihlerinde görülmemiş birer sıçramaya imza attılar. 1.04 milyar Euro’luk piyasa değeriyle “Dünyanın En Değerli Kulüpleri” listesinin birinci sırasında yer alan Manchester City’yi, 996,75 milyar Euro’luk piyasa değeriyle Paris Saint-Germain takip ediyor. Listenin devam eden sıralamasında da ağırlıklı olarak İngiliz ekipleri görülmekte.

(Grafik 1: Transfermarkt 06.09.2021 verileriyle)

Spor Borsası:

Özellikle uluslararası organizasyonlarda boy gösterip de borsada tahvili bulunmayan spor kulübü yok denecek kadar az. Kulüpler, sportif faaliyet zevki yaşatan sosyal kurumlar olmanın yanı sıra, artık kitlelere yatırım yapma olanağı sunan ve para kazanma alanı yaratan birer işletme…

Uzaklara gitmeden önce ülkemizdeki duruma bakalım dersek: Borsa İstanbul verileriyle borsadaki en değerli Türk kulübü, -özellikle futbolda uzun yıllardır kendisinden beklenen başarıları bir türlü karşılayamamasına rağmen- 3,5 milyar TL’lik piyasa değeri ile Fenerbahçe Spor Kulübü olarak görünmekte.

(Grafik 2: Fenerbahçe Spor Kulübü’nün güncel piyasa verileri gösterilmektedir. 06.09.2021 tarihinde erişildi.)

Tabii ki bu durum her zaman pozitif yönde seyretmiyor. 2020 yılında yeni tip Coronavirus (COVID-19) salgınında spor organizasyonlarına ara verilmek zorunda kalındı ve borsada halka açık ticari faaliyet yürüten dünyanın önde gelen 7 futbol kulübünün neredeyse tamamı, 2020 yılının ilk yarısında yatırımcılarına kaybettirdi. Portekiz temsilcisi Benfica, hisselerinde yaşanan %38,6’lık muazzam değer kaybıyla yatırımcısına en çok zarar ettiren kulüp olurken; onun ardından gelen Alman ekibi Borussia Dortmund da, borsadaki %32,6’lık değer kaybıyla yatırımcısına deyim yerindeyse saç baş yoldurdu.

Store Kültürü:

Borsa örneği, tüm dünyada ve Türkiye’de spor kulüplerinin tek ticari faaliyetleri değil. Forma ve diğer lisanslı ürün satışları da kulüpler arasındaki ticari rekabetin sert geçtiği bir alan.

İspanyol El Mundo gazetesinin Sporting Intellegence’ın araştırmasından hareketle yapmış olduğu haberde, Avrupa’da en çok lisanslı forma satışı yapan 20 kulübün listesi yayımlanmış; listenin 1 numarasında 1 milyon 750 bin adet forma satmayı başaran Manchester United yer almıştı. İngiliz devini takip eden kulüp ise 1 milyon 650 bin adet forma satışı ile İspanyol devi Real Madrid’di.

Listeye 386 bin adet forma satışıyla Galatasaray on birinci, 365 bin adet forma satışıyla da Fenerbahçe on ikinci sıradan giriş yapmıştı.

Kombine Müşteriliği:

Rekabet alanları yalnızca yukarıdakilerle de sınırlı değil. 2020 yılına kadar gelinen süreçte spor kulüpleri kombine satışı üzerinden de pazardaki paylarını arttırmak için yoğun bir gayretle kampanya süreci yürütmüştü. 

Bu minvalde ülkemiz ekiplerinin verilerini sunmak gerekirse: Galatasaray, 2020 yılında 41 bin 498 kombine satıp rakiplerinin önünde yer alarak ilk sırayı kapmıştı. Onu takip eden takım ise 33 bin 929 kombine satan ezeli rakip Fenerbahçe’ydi. Sırayı Trabzonspor 31 bin 788; Beşiktaş ise 27 bin 212 kombine satışı ile takip etmişti.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda spor kulüplerinin sponsor, reklam, spor organizasyonlarındaki payları ve benzeri büyük kalemli gelirlerinin katkısı baskın. Bunun yanı sıra takipçileri ve taraftarları ile kurmuş oldukları bağın da bir çeşit işletme-müşteri dinamiği barındırdığı ve bu dinamiğin de kulüplere muazzam gelir kaynağı olarak geri döndüğü çok açıktır.

Sporun Ruhu Ne Olacak?

Son yıllarda gündemimize bir hayli giren “Sporun, özellikle futbolun ruhu ölüyor mu?” bahsine bir de bu açıdan bakmak yararlı olabilir.

Sporun, takım sporları özelinde ise pazardaki aslan payına sahip olan futbolun henüz bir oyun olduğu dönemlerde, bu oyunun yürütücüleri işin bu noktalara varacağını öngörmüş müdür bilinmez. Ancak futbol da dahil olmak üzere takım sporları ve bireysel sporlar; artık insanların kendilerini eğlendirdiği bir sosyal faaliyet alanı veya aile geleneğinden ibaret bir ilgi/uğraş olmaktan çıkmıştır. Dünya ticaret sahasında kendine ait genişçe bir alanı bulunan bir pazara dönüşmüştür.

Ne liman işçilerinin futbol aşkı nedeniyle kurduğu Liverpool ne de İtalyan Komünist Partisi’nin kurulduğu kentin ismini alıp o bölgenin liman işçileri tarafından kurulan Livorno gibi spor kulüpleri, öz kültürleriyle bir işletme olarak da var olabilmenin getirdiği çelişkiden çıkabilecek durumda değil.

Artık spor kulüpleri birer şirket; taraftarlık ise üyelik ve aynı zamanda bir nevi müşterilik demektir.

Peki Spor Kültürü Kendini Nasıl Koruyabilir?

Tüm bu tabloya bakıldığında, spor kültürünün kitleleri kendisine çeken amatör ve örgütlü ruhunun piyasa koşullarıyla çeliştiği çok açıktır. Bu çelişkiler yumağına dönen ilişkide, ağır basan tarafın piyasanın reel koşulları olduğu da göz ardı edilemez.

Mevcut sistemde, başarı ve kâr arasındaki ilişkinin ağırlığının belli bir düzene oturtulması gerekmektedir. 

Finansal Fair Play:

UEFA da kulüplerin kendi aralarındaki rekabetin, başarı endeksli mevcut halin ve piyasa koşullarının getirdiği eşitsizliğin kulüpleri nasıl bir delilik hâline sürüklediğini görmüş olacak ki; 2011 yılında futbolda daha önce görülmemiş bir karara imza atarak Finansal Fair Play Talimatı’nı (FFP) geçerli kılmak durumunda kaldı.

FFP ile kulüplerden mali yapılarını düzenlemelerini isteyen UEFA, Avrupa futbolundaki mevcut mali durumu kurtarmak ve kurallı bir serbest piyasa oluşturmak için kulüplerin futbolcular, devletler ve diğer kulüpler ile aralarındaki ticari ilişkileri düzenleme yoluna gitti. Bunun için de 2013 yılında bir Mali Kontrol Kurulu oluşturuldu.

Buna göre kulüpler kendi gelir-gider dengelerini sarsacak büyük harcamalara tevessül edemeyecek, daha basit bir deyişle “olmayan parayı” harcayamayacaktı.

Geride kalan 10 yıllık dönemde FFP’nin kulüpleri eski alışkanlıklarından ne denli uzaklaştırabildiği hususu biraz tartışmalı.

Dayatılan her kuralı esnetmenin bir yolu bulunduğu gibi, kulüplerin de FFP’nin arkasından dolanmanın yollarını bulduğu ve bu yolda ilerlediği görüldü. Hem zaten kulüplerin artık taraftardan çok “müşteri” ve “potansiyel kazanç kapısı” olarak gördüğü yığınlar açısından da konunun etik tarafı neredeyse hiç tartışılmadı.

İnsanlık var olduğundan beri her dönem toplumlara “katarsis” yaşatacak bir küresel ilgi alanı, örgütlü bir uğraş mevcut olmuştur. Bu küresel ilgi alanları toplum tarafından daima rağbet görmüştür ve muhtemelen yenileri de benzer ölçüde rağbet görmeye devam edecektir. Bu bakış açısıyla özellikle futbolun, bu çağın gladyatör dövüşleri olduğuna şüphe yoktur. 

Ancak taraftarlık ve müşteri kavramlarının farklı dinamiklere sahip olduğu da kesindir.

Özellikle Baudrillard’ın tabiriyle yaşadığımız “tüketim toplumu” çağının insanları; doymak bilmeyen, dinamik ve hep yenilik talep eden bir “müşteri topluluğu” hâline gelmiş durumdadır ve bu müşteriler topluluğunun temel özelliğinin; metanın sürekli olarak değişimini ve gelişimini talep etmesi olduğu da bir gerçektir.

Bu tablo açısından Real Madrid başkanı Florentino Perez’in de farklı olarak ifade ettiği gibi özellikle en popüler spor dalı olan futbol “ölüyor” olabilir.

Bakalım endüstriyel futbolun müşterileri futboldan sıkılıp yeni bir mal ve hizmet talebinde bulunacak mı yoksa futbol; sadakat talep eden, amatör ve gelenekçi eski ruhunu yeniden yakalayabilecek mi? 

Bir şans daha?

Yazan: Birtan S. Depe

Editöryal: Nergiz Bulııt & Yavuz Akyol

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top