Close

Beşiktaş’ın Ta Kendisi: (Baba) Hakkı YETEN

“Vodinalı Hakkı. Son tulumbacı. Tehlikeli melek. Altın yürekli ve çıkarsız haydut. Yenilmez Armada’nın azıcık boydan kısa kaptanı. Lise yıllarında birçok kez seyretme olanağı bulmuştum Baba Hakkı’yı. Fenerli olduğum için çok ürkerdim ondan. Gittiğim Hakkı’lı maçların hemen hepsini kaybettik.” Cemal Süreya *

Bugün endüstrileşen futboldan, tüm paydaşların çıkarlarından, pazarlamadan ve yönetiminden bahsedildikçe, futbolun romantik yönünden fersah fersah uzaklaşmaktayız. Hal böyleyken madem burası spor severlerin nefes alma ihtiyacının karşılandığı altıncı katman, burası Sporosfer, o halde biraz da romantizm soslu bir yolculuk yapmak isterim.

Unutulmaya yüz tutmuş bazı gelenek ve değerlerden söz edeceğimiz bu yazıda, Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan yegane kişilerden Baba Hakkı’dan bahsedeceğiz…

Hakkı Yeten’in Yolculuğu

Eski tarihlerdeki takım kadrolarına, maç özetlerine baktığımızda lakap ve sıfat kullanımının yaygın olduğunu görürüz. Soyadından ziyade ismin yerine ya da önüne getirilen ifadelerle anılır oyuncular. Aslında Hakkı Yeten’in hayatının farklı dönemlerinde anıldığı hitap şekilleri, bize hayat hikayesinin özetini vermektedir:

Vodinalı Hakkı, Hakkı Kaptan, Baba Hakkı…

Hakkı Yeten, bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Vodina’da doğdu. Ailesi 1911 yılında yani o henüz 1 yaşındayken, hayatı boyunca sevgilisi olacak Beşiktaş’a taşındı. Daha çocuk yaşında iken babası savaşta şehit olan, önceleri kendisi de asker olmaya karar veren ve Vodinalı Hakkı olarak anılan efsane, futbola eğiliminin tavan yaptığı lise yıllarına dek bu kararı doğrultusunda eğitim aldı. Ancak doğuştan dik başlı, otoriter ve dürüst bir karaktere sahip olmasının yanı sıra, aldığı askeri eğitim ve aile geleneğinden kaynaklanan disiplin; futbol yeteneği ile harmanlanınca ortaya lider karakterli bir golcü çıktı. İsmi futbol çevrelerinde kulaktan kulağa yayılan Vodinalı Hakkı, kaderin önüne getirdiği yol ayrımında büyüklerinin de olurunu alarak futbolu askerliğe tercih etti. 

Lise takımlarının ardından Karagümrük’te oynayan genç golcünün yolu 21 yaşında Beşiktaş ile kesişti. Beşiktaş başkanı Şeref Bey, Hakkı Yeten’i bir takım elbise ve bir ipek kravat karşılığında transfer etti. Bugün Beşiktaş’ın efsaneleri arasında en bilinenleri olan Şeref Bey – Baba Hakkı – Süleyman Seba silsilesinin de böylece ilk adımı atılmış oldu.

Hakkı Yeten kısa zamanda herkesin saygısını kazandığı gibi attığı gollerle de semtin sembol ismi olmayı başardı. “Feda” diyen Şeref Bey’in vefatının ardından, hem adil hem otoriter kişiliği ile zaten saha içinin doğal lideri olan Hakkı Yeten 26 yaşında, Beşiktaş futbol takımının kaptanlığına getirildi. O günden sonra Beşiktaş’ı adeta sırtlandı Hakkı Kaptan. Kaptanlık günlerinde Beşiktaş’ı sırtlamaya yaşlılık günlerine dek devam edeceğini hayal etmiş midir bilinmez ancak o büyülü ilişki hiçbir zaman bozulmadı…

Futbol o tarihlerde bugün anladığımız anlamda profesyonel olarak yürütülmediği gibi, kaptanlık da bugün anladığımızdan öte bir anlam taşımaktaydı. Kaptanlık, saha içi liderliğini kapsadığı gibi bugün yöneticilerin ya da teknik direktörlerin sorumluluğunda olan birtakım görevleri de içine almaktaydı. Nitekim Hakkı Kaptan takıma benimsettiği kendi taktiği ile Türk futbolu için bir devrimin de kapısını aralamıştı. O günlerde Çek takımlarına karşı alınan mağlubiyetler neticesinde Çek tarzı kısa paslı ve yavaş oyun Türk futboluna hakim olmuştu. Hakkı Kaptan ise Beşiktaş’ın tarzının kanatlardan ve yerden oyunun ön plana çıktığı, daha direkt ve uzun paslarla, hızlı bir stile sahip olması gerektiğine karar verdi ve bunu uyguladı. Tribünlerin “İki pas bir gol, haydi tayfalar”* diye tempo tuttuğu bu yeni oyun stili ile Beşiktaş çok başarılı oldu, İstanbul Ligini 1933-34 yılında şampiyon tamamladı.

Saha içinde durum böyleyken, Hakkı Yeten’e yazının başında bahsi geçmeyen ancak futbol dışındaki hayatı ile ilgili oldukça önem arz eden bir unvandan daha söz etmek için mini bir parantez açmayı uygun görüyorum. Zira bugün Zincirlikuyu Mezarlığındaki kabrini ziyaret ederseniz, mezar taşında “Av. Hakkı Yeten” yazdığını görürsünüz. Avukat Hakkı Yeten, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde hukuk eğitimi almış, 1937 yılında mezun olmuştur. İstanbul’a dönüp futbolu bıraktıktan sonra Deniz İşletmelerinde avukat olarak çalışmıştır. Hayatının ilerleyen dönemlerinde Beşiktaş’ın memur başkan geleneğinin bir parçası olacaktır.

Her ne kadar hukuk tahsili için yolu Ankara’ya düşmüşse de Hakkı Kaptan Beşiktaş’ını bırakmaz. Çankaya ve Ankaragücü’nün tekliflerini kabul etmeyerek, maçı olan hafta sonları trenle İstanbul’a geçer ve 2 sene boyunca iki şehir arasında mekik dokur. Mezuniyetin ardından İstanbul’a dönerek Sirkeci Adliyesinde stajını yapan Hakkı Kaptan ile Beşiktaş günden güne bütünleşmektedir ve üst üste gelecek kupaların eli kulağındadır.

Hakkı Kaptan’ın İstanbul’a dönüşünden itibaren Beşiktaş İstanbul Ligi’ni 5 yıl üst üste şampiyon tamamlayacaktır.

Hakkı Kaptan önderliğinde başarılar geldikçe hem Beşiktaş büyür hem de Beşiktaşlılar büyür. Bugün Beşiktaşlıların benimsediği değerler de Hakkı Kaptan’ın şahsında temsil edilir hale gelir. Hakkı Kaptan ile Beşiktaş iç içe geçer.

Çok saygı duyulan ve karşısında bir parça da çekince hissedilen Hakkı Yeten’in varlığı bir bakıma efsane futbolcu Lefter Küçükandonyadis’in Fenerbahçeli olmasına da zemin hazırlamıştır. Lefter yıllar sonra verdiği ropörtajda aslında önce Beşiktaş ile görüşme durumu doğduğunu ancak Baba Hakkı’nın varlığından çekinerek Fenerbahçeli olmaya karar verdiğini anlatır.* Kaderin cilvesidir, Hakkı Yeten ise gençliğinde Beşiktaş’tan önce Fenerbahçe ile görüşmek için Zeki Rıza Sporel’in işyerine gitmiş, ancak fazla bekletildiği için sinirlenerek görüşmeyi gerçekleştirmemiş, sonrasında Beşiktaşlı olmuştur.*

Otoriter karakterinin dışında saha içinde agresif bir yapısı olan Hakkı Yeten’i, dönemin hakemlerinden birisi “bakışları bile faul” şeklinde özetlemiştir. Hem hak yemeyeceğinden herkesin emin olduğu hem de başarı için sahada her şeyini veren bir oyuncu olarak tutturulması çok zor bir dengeyi tutturmuştur Baba Hakkı…

“Baba” Hakkı

Bugün nasıl “maestro, virtüöz, orkestra şefi” gibi yakıştırmalarla oyuncular yüceltiliyorsa, 1930-40’lı yıllarda da o günlerin yaşamı ve değerleri doğrultusunda bazı yakıştırmalar yapılmaktaydı. Bunlardan en önemlilerinden birisi “baba statüsü”dür. Türk futbolunda o yıllarda Baba Hakkı, Baba Hüsnü, Baba Gündüz, Baba Recep ve Baba Abdülkadir gibi mümtaz şahsiyetler çeşitli rollerde futbol ailesinin bir parçası olmuştur. Bu isimlerin tümünün futbolcu, yönetici ya da teknik direktör olarak Beşiktaş ile bir şekilde yollarının kesişmesi ise Beşiktaşlılar için ayrı bir övünç kaynağıdır.

Rıdvan Akar’ın tanımına göre “Babalık, liyakatle kazanılan bir mevkiydi. Futbolcu, saha içinde ve saha dışında sergilediği karakter özellikleri ile bu unvanı hak ederdi. Baba, karizmatik, adil, sözü dinlenen, örnek alınan, kimi zaman merhametli ve sevecen, kimi zamansa otoriter ve baskın olandı.”*

İşte Hakkı Yeten de, hem doğuştan gelen karakter özellikleri hem de yaşam tecrübelerinin sentezi ile oluşan güvenilir bir figür olarak “Baba Hakkı” olarak anılmaya başlanmıştır. Her daim adil olacağına kanaat getirildiğinden, maç sırasında hakemlerin dahi kararsız kaldıkları anlarda danıştığı bir kişi olmuştur. Kırmızı kart gören takım arkadaşının çıkmak için kendisinden onay istediği, kötü bir yönetim sergileyen hakemin tepkilerden çekindiği için kanatları altında sahayı terk ettiği bir fenomendir. Kötü tezahürat eden taraftarlara elini beline koyup sert bakışlar atması meşhurdur. Baba hakkı, futbolculuk döneminden itibaren yeşil(!) sahaların en büyük kahramanlarındandır. 

1944 yılında Şut dergisinde yer alan dizeler, Hakkı Yeten’in Türk futbolundaki algısını idrak edebilmek için önemli bir örnek sayılabilir:

“O hem kaptan hem baba

Antrenörlük de caba

Falso yapanlar için

Bakışları bir sopa”*

Baba Hakkı, Beşiktaş ile 8 İstanbul Ligi şampiyonluğu yaşamış, kariyerinin farklı dönemlerinde Ankara takımlarından, Fenerbahçe’den ve hatta Arsenal’den gelen tekliflerin tamamını reddetmiştir. 37 yaşında futbola veda etse de, ölümüne dek Beşiktaş’a veda etmedi. 57 yıl boyunca farklı dönemlerde her türlü mevkide bulundu ve her daim Beşiktaş için çalıştı.  

Futbolu bıraktıktan bir süre sonra TFF Asbaşkanlığı görevini üstlenen Baba Hakkı, bir dönem Beşiktaş teknik direktörlüğü ve farklı dönemlerde 3 defa Beşiktaş başkanlığı yapmıştır. Her daim Beşiktaş özkaynak düzenine inanan ve gençliğe önem vererek planlarına genç oyuncuları muhakkak dahil eden Hakkı Yeten, başkanlığı döneminde 2 sezon üst üste şampiyonluk görmüştür. Ayrıca şampiyonluklardan, kupalardan daha değerli bir hediyeyi, Süleyman Seba’yı Beşiktaş’a kazandırmıştır. 

Baba Hakkı için Cemal Süreya ”Beşiktaş sermayesi insan olan bir kulüp, Baba Hakkı yarattı bunu” demiş, Vedat Özdemiroğlu ise “Bir insandan, bir kişiden çok, bir müessese tadı verir Baba Hakkı” demiştir. Hakkı Yeten’i anlatan birçok sözün içinden en dikkat çekenlerinden birisidir bu tanım. “Bir müessese” tadı vermesinin sebebi ise aslında kendi röportajlarından birisinde sarf ettiği şu cümlelerde saklıdır:

“Al bu kulübü sırtına yükle, götür bakalım dediler.

O gün bugündür kulüp benim sırtımdadır…”*

Beşiktaş JK ilk onursal başkanı olan Baba Hakkı, bir rivayete göre bugün siyah beyazlı camiaya yakıştırılan “kara kartal” ifadesinin dahi çağrışım noktalarındandır. * Zira “faul” olan bakışları her daim kartal gibi sert olmuştur futbol sahasında…

Günümüze Dönersek

Futbolun sadece futbol olmadığını belki de artık herkes kabul etmiş durumdadır.

Bu söz önceleri daha çok, futbolun kitleleri etkisi altına alan, büyük ilgi duyulan, dünyanın çok çeşitli yerlerinde adeta bir dinmiş gibi “inanılan” ve kültür ile iç içe geçmiş kendine has halinden yani bir oyundan daha fazlası olduğunu anlatmak için kullanılırdı.

Bugün ise futbol, çok yönlü bir sektör, büyük bir ekonomi, milyonlarca Euro bütçeleri ifade eder hale geldi. Futbolun sadece futbol olmadığı sözü bugün bu anlamda kullanıma daha açık gibi…

Bu yazımızda, bu sözün çağrıştırdığı ilk anlamı hatırlamayı ve hatırlatmayı amaçladık. Bugün fair play adıyla özendirilmeye çalışılan değerlerin aslında 80 sene önce futbol sahalarımızda var olduğunu yeniden idrak ettik. Hakem kadar güvenilen bir futbolcunun var olabileceğini bugün aklımız almasa da, eskiden bu tür şeylerin yaşanabildiğini gördük.

Artık devasa bir endüstri olan, ne kadar fazla maç o kadar fazla gelir gözüyle bakılan, her anlamda git gide makineleşen bu oyunun, belki de daha sık hatırlanması gereken bir duayeninden söz ettik. 

Bu yazının yazarı olarak bendeniz de, kökleri Vodina’ya dayanan Beşiktaşlı bir avukat olduğumdan Baba Hakkı’yı kaleme almaktan ayrı bir heyecan duydum. Bu vesileyle, hem sahada hem tribünde hem de yönetici koltuğunda, Türk futbolunun hasret kaldığı başarılara yeniden ulaşılması için belki bu anlatımdan çıkarımlar yapılabileceğini ümit ettim. Genç sporculara ve altyapılara inanan, basiretli, yöneticilik makamını iş dünyasında ve toplumda önemli bir statüden ziyade, ciddi bir sorumluluk olarak gören Baba Hakkı gibi yöneticilerin çoğalması umuduyla…

Yazan: Av. Uluç Ali DEMİR

Editöryal Düzenleme: Medine CANARSLAN

Kaynakça:

  1. https://www.socratesdergi.com/yazi/sureyyanin-kaleminden-baba-hakki
  2. Rıdvan Akar, Baba Hakkı, İnkilap Kitabevi, 2017, s. 8 – 82
  3. https://beinsports.com.tr/haber/bu-sozler-nasil-unutulur
  4. https://www.socratesdergi.com/yazi/ya-baba-hakki-duysaydi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top