Close

Bazıları Asla Ölmez..

Spor tarihinin en önemli kahramanlarından biri olan Ayrton Senna’nın hayatını konu alan Senna filmi son zamanlarda yapılan en iyi biyografik çalışmalardan bir tanesi. Filmin tamamının gerçek görüntülerden oluşan bir kurguyla izleyiciye sunulması izleyenlere apayrı bir tat veriyor. Yaşamın sırrını kendine ve çevresindekilere sınır örmeden, her zaman yapıcı, her zaman açık ve net olarak çözümlemiş, ülkesini, […]

Spor tarihinin en önemli kahramanlarından biri olan Ayrton Senna’nın hayatını konu alan Senna filmi son zamanlarda yapılan en iyi biyografik çalışmalardan bir tanesi. Filmin tamamının gerçek görüntülerden oluşan bir kurguyla izleyiciye sunulması izleyenlere apayrı bir tat veriyor.

Yaşamın sırrını kendine ve çevresindekilere sınır örmeden, her zaman yapıcı, her zaman açık ve net olarak çözümlemiş, ülkesini, vatandaşlarını, bayrağını son güç gösterebileceği ana kadar sahiplenmiş birini unutmak, anılardan silmek asla mümkün olmaz. O insan bir zamanlar yaşadığı, büyüdüğü, yarıştığı, topraklarla sınırlı kalmaz; bu evrenle sınırlı kalmaz. Ayrton Senna’da işte tam bu sebepten ötürü ölümünün üzerinden 25 yıl geçmesine ragmen hala insanların belleklerinde ve dillerinde.

Spor içindeki politikaların ve teknolojinin yapabildiklerini görebilmek için Ayrton Senna’nın hayatını incelemeniz yeterli olacaktır. Hayatın her noktası bir politika her noktası bir strateji gerektiriyor. Bunu sporun içinde de çok rahat bir biçimde gözlemleyebiliyoruz. Sporun düzenleyici mekanizmaları federasyonlar ve söz sahibi spor adamları ile olan ilişkinin sporun işleyişinde ki paralelliği her noktada politik yapılanmaları ortaya koyuyor.

Senna’nın daha ilk yarışında F1 yöneticileri ile iyi ilişkilere sahip olan Alain Prost’la karşı karşıya gelmesi film içerisinde önemli bir nokta olarak gözlemleniyor. Daha sonra kazanmanın gizemini kefşetmiş bu iki yetenekli sürücüyü birarada buluşturmaya karar veren McLaren takım yetkilileri hem stratejik hemde yetenekli birer pilota sahip olduklarını ifade ediyorlardı. Bu durumun takımın yararına olacağını düşünmüşlerse de F1 organizasyonuna yansıması bekledikleri kadar uyumlu olmayacaktı. Biri sadece başarı üzerine odaklanırken diğeri kazanmanın hazzı ile başarıya odaklanmış lider olmak için yaşayan iki pilotun mücadelesi; hele ki aynı takım için yarışan iki takım arkadaşının mücadelesi her kesimin ilgisini çekiyordu. Küreselleşen spor endüstrisinin büyümesi, reklam gelirlerinin ve sponsor sayısının çoğalması için mükemmel bir senaryo ortaya çıkıyordu. Bu senaryo için aranan yıldızlar artık karşımızdaydı. Yönetim sistemlerinin politikaya dayattığı onunda oluşum ve organizasyonlara sunduğu bir kazanan bir kaybeden olması gerçeğine dayanarak yöneticilerin seçimler gerçekleştirmesi gerekiyordu. Onlar adil olsa da olmasa da daima bir kazanan bir de kaybeden seçerler. Ayrton Senna’da onlar için bir kaybedendi. Çünkü o herşeyin aksine kendine bir strateji çizmiyor, yönetimlerle yakın ilişkiler kurmayıp onlardan ayrıcalıklar talep etmiyordu. Her ne kadar F1 tarihini baştan yazacak başarılar elde etsede yine bu politik stratejilerle belli dönemler çerçevesinde kaybeden o oluyordu. Bu durumu böyle bir karakterin kaldırabileceğini hiçbirimiz sanmıyorduk. Öylede oldu yaşadığı haksızlıklara cevap vermek istedi ama daha kuvvetli bir yüzleşmeyle kendini karşı karşıya bıraktı. Kazanırken kaybettiğini hissetti. Kendi bildiği doğrulardan ödün vererek kazandığını ve aslında kaybettiğinin farkındaydı.

Ayrton Senna

Senna için hız, kendisi olmak kadar önemliydi. Daha hızlı olmak için teknolojinin albenisi ona, bir elmasın ışığı gibi göz kırpıyordu. Tam da bu esnada yine politikacılar ve onların kurallarıyla baş etmek durumundaydı. O tüm bu olumsuzluklarla baş etmeye çalışırken onun o çok sevdiği tanrısı San Marino pistini bir korku otobanına çevirmişti. Önce son derece yakından ilgilendiği vatandaşı Rubens Barrichello ardından onu apayrı bir travmaya sokan başka boyutlara sürükleyen Roland Ratzenberger’in ölümcül kazası gerçekleşti. Korkuyordu ama bir yandanda o korkusuyla mücadele ediyordu. Böyle bir şey başına gelmemesi için daha iyi ve daha kontrollü bir pilot olmalıydı. Bir sonraki gün o pistte o koltuğa oturduğunda bizim dünyamıza ait değildi artık. O hafta hatta o gün gerçekleşen tüm olumsuzluklar sanki bir işaretti. Ama o sonuna kadar gitti. Dünya kararana kadar sürdü. Sürmesi gerekiyordu çünkü o sürmek için doğmuştu. Hepimiz gibi ölmek için doğmuştu. Ailesi, birlikte yarıştığı herkes, en büyük rakibi, arkadaşları, ülkesi, vatandaşları, izleyenleri, izleyemeyenleri onu hiç unutmasın diye doğdu, yarıştı ve öldü.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top