Batı’daki işler, yazımızın birinci kısmında bahsettiğimiz Doğu’dan biraz daha farklı. Burada hala tam olarak bitmemiş bir hikaye var. Ancak bazı hikayelerin bitip yerine yenilerinin yazıldığı kaçınılmaz bir gerçek. Batıda yeni jenerasyon, gelecek 10 yılın yıldızları artık kendilerini ispatlayarak önümüzdeki yıllarda nerelerde olacaklarını bize kesin bir şekilde gösterdiler. Öte yandan Portland, Spurs, Lakers gibi Batı Konferansının gedikli takımları da yerlerini artık bu yeni jenerasyona bırakmaya hazırlandılar. Lakers pek hazırlanmadı onlar daha çok bırakmak zorunda kaldı o ayrı bir konu. Yazımızın birinci kısmında yaptığımız gibi Batı’yı da 3’e ayırmak bizim için en doğrusu olacaktır.
Şimdi Bizim Zamanımız; Suns – Grizzlies
Gerçekten artık onların zamanı. Suns geçen seneki başarısının bir mucize değil gerçek bir yapılanma ve doğru basketbol oynama becerisi olduğunu bu sene kanıtlayarak beni ve benim gibi düşünen birçok insanı şaşırtmayı başardı. Ben onların geçen sezonki başarılarını bir “Miracle Run” olarak değerlendirirken onlar, eğer bu yapılanma ve doğru yönetim devam ederse bunun bir mucize değil, Devin Booker ve Deande Ayton etrafında kurulan doğru yapılanmanın meyveleri olduğunu gösterdi. Bu sene geçtiğimiz sezonun çok daha üstüne çıkarak şu an için 62 galibiyet 15 mağlubiyetlik bir başarı grafiği çizdiler. Eğer geçtiğimiz sezonlara geri dönüp bakarsanız bu galibiyet yüzdesini tutturmayı başaran takımların elit seviyede şampiyonluk adayı olan takımlar olduğunu görebilirsiniz. Onlar artık geçen sezonki gibi Playoff’larda korkulması gerekmeyen, sürpriz 1. sırası takımı değiller. Onlar bu sene belki de Batı Konferansının en büyük şampiyonluk adayları.
Doğru yapılanma nedir, doğru hedef belirleme ve doğru zamanda hareket etmek nedir? Bunu direkt Memphis Grizzlies basketbol operasyonları yönetimine sorabilirsiniz çünkü bu işi kitap yazma niteliğine sahip bir şekilde yaptılar. Geçen senelerde yakaladıkları başarı grafiklerinin heyecanlarına kapılmayıp Ja Morant ve Jaren Jackson JR. çekirdeğinin yanına hemen Playoff yapabilecek bir takım kurmak için ellerindeki diğer genç ve değerli parçaları takaslamayarak doğru zamanı beklediler ve sonuç ortada. Ellerinde gerçekten çok başarılı olabilecek ve batıda önümüzdeki yılların en büyük şampiyonluk adayı olabilecek bir yapı var. Zaten en temel ve gerekli çekirdek parçaları oldukça yüksek potansiyele sahip, daha ne olsun. Ayrıca takımın geri kalanının ne kadar doğru ve başarılı olduğunu görmek için de Grizzlies’in Ja Morant olmadan oynadığı 22 maçtaki 20 galibiyet 2 mağlubiyetlik istatistiğine bakmak yeterli olur diye düşünüyorum. Onlar için artık önemli olan yüksek bir galibiyet oranı ile kazandıkları Batı Konferansı ikinciliği apoletini ilk yıllarında taşıyıp taşıyamayacakları. Playoff’larda onlardan beklentilerim sağlıklı oldukları sürece yüksek ama çok çabuk heyecanlanmamak lazım, onlar daha bu tecrübeyi yeni elde edecekler ve önlerinde zaman var. Ancak gene de bu sene çok büyük işlere imza atma ihtimalleri var.
Bakmayın 1-2 Olmadığımıza Her An Her Şeyi Yapabiliriz; Warriors – Mavericks – Jazz – Nuggets.
2. gruba aldığımız bu 4 takım ve ilk grup içerisine aldığımız 2 takım ile beraber, bu 6 takım arasında bir ortak nokta varsa bu da altısının da batıda şampiyonluk iddiası olduğudur. Jazz ve Nuggets tempoları ve sağlık sorunlarından ötürü birazcık geride kalsalar da onlar da oldukça başarılı ve iddialı bir sezonu geride bırakıyorlar. Özellikle Nuggets, eksiklerine rağmen Jokic’in geçirdiği “Jokic” standartlarındaki harika sezon ile birlikte gene iddiasını korumayı başarıyor, ancak biliyoruz ki Nuggets biraz Playoff’larda sallanmayı seven bir takım. Herhalde yaz ayları yaklaştıkça eller biraz gevşemeye başlıyor. Sanırsam onları “hep bu güzel havalar mahvediyor.”
Jazz’a baktığımız zaman son 3 senede ne yapıyorlarsa onu yapıyorlar doğru basketbol, doğru alan paylaşımı, doğru hücum ve Gobert etrafında kurgulanan o başarılı savunma. Ancak onların da kötü bir huyu var. Hiçbir zaman bir üst eşiğe atlamayı başaramıyorlar ve bu da belki Gobert’in ardından takımın diğer en önemli oyuncusu Donovan Mitchell’in bir üst eşiğe atlayışını halen başaramaması ile alakalı. Onların Playoff’lar içerisinde temel bir sürükleyicileri yok ve bu da onların belli noktalarda ellerini kollarını bağlıyor, nefeslerinin tükenmesine sebep oluyor.
Mavericks, Porzingis takasından sonra sanki hastalıklı, sinir bozucu, tüketici ilişkisini bitirmiş ve kendinin hala yaşadığını fark eden bir insan gibi. Ayrılıklarının ilk kısmı herhalde bu kadar iyi olabilirdi. İnanılmaz şekilde vites artırarak zorlu Batı’da 4. sıraya kadar çıktılar. Hatta sezon bitmeden Warriors’ın tempo düşüklüğü ile beraber 3. bile olma şansları var. Luka sahada çok daha rahat ve mutlu gözüküyor, kendisini kısıtlayan, boğan ve mutlu etmek zorunda hissettiği Porzingis’ın hayatından çıkması onu oldukça mutlu etmiş gibi ve bize bunu sahada oldukça net bir şekilde gösteriyor. Mavericks için belki de önemli olan bu Playoff’lar değil de devam eden yıllar için Luka’ya daha iyi bir “ilişki” yaratmak olmalı.
Beklenen oldu. Warriors Klay’in dönüşü ile birlikte o korkutucu Warriors’a geri döndü. Sadece artık bölüm sonu canavarı değil de daha mini boss kıvamındalar. Tehlikeliler mi? Fazlasıyla. Lakin sezon başında ki çıldırmış Curry performansının “normal” seviyelerdeki süper yıldız performansına inmesi, Andrew Wiggins’in biraz vites düşürmesi ve temelinde Green’in olduğu harika ve baskılı savunmanın biraz onları yıpratması yüzünden yorulmaları ile birlikte sezon başındaki kadar korkutucu gözükmüyorlar. Ancak bu onları batının en büyük adaylarından biri olmaktan uzaklaştırmaz çünkü buraları oynamak üzerine harika bir tecrübeleri var ve kimse Playoff’ta sağlıklı bir Stephen Curry takımı ile eşleşmek istemez. Warriors kuşkusuz Playoff’larda batının ilk 2 takımı ile birlikte konferans şampiyonluğunun en büyük adayı olacak.
Bizim Hayattan Bir Beklentimiz Yok; La Clippers – New Orleans Pelicans – San Antonio Spurs
Bu üç takımı da tek celsede anlatmak en doğru ve en makul yol olabilir. Lakin yine de Clippers’ı diğer iki takımdan ayırmak lazım. Clippers benim için oldukça başarılı bir sezonu geride bırakmış bulunuyor. Onlar takımın iki ana yıldızı Kawhi ve Paul George’un yokluğunda bence kendilerinden bekleneni aştılar bile. Özellikle büyük kardeşleri Lakers’ın ben bu yazıyı yazdığım an itibari ile Play-In şansının bile kalmadığını düşünürsek, Los Angeles şehrinin başarılı basketbol takımı bu sene de onlar oldu diyebiliriz. Ama tabii ki bu bölümün başlığından anlayacağınız üzere onların bu sezondan herhangi bir beklentisi yok. Evet Paul George sezonun son bölümü için geri döndü hem de oldukça iyi gözükerek döndü ancak Kahwi’in belirsizliği hâlâ devam ediyor. Ayrıca Kahwi dönse bile bu kadar kısa sürede bir şeyler inşa edip başarılı olmalarını beklemek acımasızlık olur. Onlar için hedef 2023 Nisan ayı diyebiliriz.
Spurs ve Pelicans, ikisi de tıpa tıp aynı durumda olan iki takım. Tek fark Spurs artık Play-In’e bile girmek istemiyordu, kaybetmeye çalışıyordu ancak yıllardan beri gelen “doğru basketbolu oynamak” dediğimiz Spurs kültürü ve Lakers’ın “Biz yerden yere vurulmak, eleştirilmek, linç edilmek istiyoruz” tavrı ile beraber Play-In’e girmeye hak kazandılar. Bir şey olacak mı? Hayır. Peki zaten Spurs olmasını istiyor mu? Hayır. Onlar artık yeni bir yapı inşa edip yeni Duncan, Parker ve Ginobili’lerini arayacaklar o yüzden onlar için bir sorun yok.
Pelicans için azıcık da farklı olan durumlar var aslında. Onlar artık Playoff yapmak istiyorlar. Onlar zaten kendilerine Ingram ve Zion ile beraber bir çekirdek de buldular. Bu noktada Spurs’den önde olduklarını söylemek de yanlış olmaz çünkü elde hazır bir çekirdek var. Ancak çekirdeğin bir parçası ortada yok. Sahiden Zion Willams’a ne oldu bilen var mı? Varsa bana da söylesin. Adam ortadan kayboldu. Zaten Pelicans da bu kaybın üstüne artık kafa yormayıp olursa olur olmazsa olmaz diyerek yeni bir kurgu kurmaya çalıştı. En azından bu sezon onları götürecek bir kurgu. C.j McCollum takası ile beraber, sağlıklı durumda olacak bir Brandon Ingram’ın yanına ikinci bir skorer bulan Pelicans, Ingram’ı ana top yönlendirici ve skorer olarak kullanmaya başladı. Bununla beraber Devonte Graham’ın da ilk beşte olma zorunluluğu ortadan kalkınca, Pelicans oyun yapısına istikrarlı ve sert bir savunma ekleme ve bir savunma karakteri kazanma şansı yakaladı. Bunu da gayet iyi bir şekilde başardılar ve bu sayede bugünkü noktalarına geldiler. Bu noktaya gelirken de doğrudan rakipleri LA Lakers’ı 2 çok kritik maçta yenmeyi başardılar ve bir noktada aslında onların da fişini çekmiş bulundular. Ama Spurs için söylediğimiz şeyler Pelicans için de geçerli. Bir şey olacak mı? Hayır. Pelicans ister mi? Aslında ister ama umutsuz bir sevdanın peşine düşmeye gerek yok, o yüzden Pelicans da Spurs gibi bekleyecek. Fakat ne kadar onlar çekirdek buldu, Spurs’ün önündeler desem de aradaki Front Office ve basketbol kültürü başarısı sayesinde Pelicans bu işi halledene kadar Spurs 2 defa yeni çekirdek kurar diye düşünüyorum.
Yazan: Yiğit Halil KIRCA
Editöryal Düzenleme: Medine CANARSLAN