Close

1998 Dünya Kupası Panoraması

Çoğumuz çocukken bilgisayarına yüklediği ilk oyunu hatırlar. Yıllar içinde daha güzel oyunlar oynamış olsak bile aynı duyguyu hissetmediğimiz, yeri bizde hep özel olan o “ilk oyun”u vardır hepimizin. Benim için bu oyun FIFA RTWC 98 (Road To World Cup)’dir. Başında saatlerimi harcadığımdan mıdır yoksa günümüzde bile eskimemiş Song 2 (Blur) gibi muhteşem oyun müziklerinden midir bilinmez, şimdiye dek oynadığım FIFA serileri içinde benim hâlâ bir numaramdır. 1997 Haziran’ında piyasaya sürülen oyun, muhtemelen bir pazarlama stratejisi gereği herhangi bir Dünya Kupası deneyimi sunmuyordu ancak Dünya Kupası Eleme Grupları heyecanını bizlere başarıyla yansıtıyordu (Turnuvanın başlangıcından hemen önce, Mayıs 1998’de “World Cup 98” oyunu ayrı olarak piyasaya sürüldü.), yani bir anlamda, oyun bizi o yaz gerçekleşecek olan Fransa 98’e hazırlıyordu.

Grup Maçları

Benim işte bu heyecanla izlediğim ve hatırladığım ilk Dünya Kupası olan “Fransa 1998 Dünya Kupası”, 10 Haziran günü son şampiyonun sahne aldığı, Brezilya-İskoçya maçıyla başladı. Tüplü televizyon ekranından hafızamda kalan görüntü; alabildiğine yeşil bir saha, güneşli bir hava, dopdolu tribünler, Brezilya’nın mavi şortlu klasik sarı forması; lacivert forması ve beyaz şortuyla da İskoçya. Günümüzdeki 32 takımlı formatın ilk kez uygulanmaya başlandığı turnuva olan Fransa 98’in açılışını, son şampiyon Brezilya 2-1’lik galibiyetle yaptı ve grubunu da tek mağlubiyetle lider tamamladı. Grup ikinciliği için diğer adaylardan Fas ve Norveç’in son maça kadar süren çekişmesinde ise sürprizi, Brezilya’yı grubun son maçında Tore André Flo ve Kjetil Rekdal’ın golleriyle 2-1 yenen Norveç yapıyor ve adını bir üst tura yazdırıyordu.

Bir önceki Dünya Kupası’nda kupayı penaltılarla dramatik bir şekilde Brezilya’ya kaptıran İtalya, turnuvaya Cesare Maldini yönetiminde katıldı. Doğal favorisi olduğu grupta hata yapmadı ve grubu lider tamamladı. Rakiplerinden farklı olarak grubun liderine yenilmeyen Şili, etkili golcüsü Marcelo Salas önderliğinde aldığı üç beraberlikle grubu Avusturya ve Kamerun’un önünde ikinci bitirdi ve bir üst tura çıkma hakkı kazandı.

Ev sahibi ve turnuva sonunda mutlu sona ulaşacak olan Fransa, grubunu kendi seyircisi önünde üçte üç yaparak tamamladı. Tıpkı 2002 ve 2018’de olduğu ve geçtiğimiz günlerde çekilen kura sonucu 2022 Dünya Kupası’nda da olacağı gibi, Fransa’yla aynı gruba düşen Danimarka ise grup ikincisi olarak Güney Afrika ve Suudi Arabistan’ın önünde bir üst tura çıktı. 

Hemen her turnuvanın olmazsa olmazlarından biri, favorilerden birinin erken vedasıdır. Turnuva için bu durumun aktörü, grup maçlarının 8 golle en çok gol atan takımı olmasına rağmen İspanya oldu. Zubizarreta, Raùl, Hierro, Morientes, Luis Enrique gibi yıldızların erkenden evlerine döndükleri grupta ilk sırayı Nijerya aldı. Nijerya’nın o dönemki kadrosuna değinmeden geçmek olmaz. Yolları zamanında Türkiye’den de geçmiş Uche Okechukwu, Jay Jay Okocha, Daniel Amokachi’nin yanı sıra, Avrupa’da dönemin önemli takımlarında oynamış ve menajerlik oyunları oynayanların yakından tanıyacağı Nwankwo Kanu, George Finidi, Sunday Oliseh, Celestine Babayaro, Tijani Babangida, Taribo West, Garba Lawal ve Viktor Ikpeba gibi isimler bu hikayenin yazılmasında başı çektiler. Grupta ikinciliği ise attığı frikiklerle tanıdığımız kaleci José Luis Chilavert kaptanlığında Paraguay elde etti. Bulgaristan ise, yine Türk futbolseverlerin yakından tanıyacağı Zdravko Zdravkov, Ivaylo Petkov, Zlatko Yankov, Emil Kostadinov gibi isimlere ek olarak Krassimir Balakov ve Hristo Stoichkov gibi yıldızları kadrosunda barındırmasına karşın grupta sonuncu olmaktan kurtulamadı.

Dönemin güçlü kadrolarından birine sahip olan ve turnuvayı da dördüncü sırada bitirecek Hollanda, Cuauhtémoc Blanco önderliğindeki Meksika ile birlikte grup aşamasında zorlansa da hata yapmadı ve lider olarak üst tura çıktı. Belçika ve Güney Kore’nin turnuva macerası ise grup maçlarıyla son buldu.

Sinisa Mihajlovic, Predrag Mijatovic, Vladimir Jugovic gibi isimlere sahip güçlü kadrosuyla Almanya ile aynı grupta yer alan Yugoslavya takımı, Panzerlerle aynı puanla ancak ikinci sırada üst tura yükseldi. Andreas Köpke, Jürgen Köhler, Andreas Möller, Jürgen Klinsmann ve Oliver Bierhoff gibi saymakla bitmeyecek yıldızlarıyla ve çizgili beyaz formasıyla Almanya grup lideri oldu. Katar 2022’de de aynı grupta mücadele edecek olan iki ekipten Mehdi Mahdavikia ve Ali Daei’li İran, ABD’yi yendi ve grubu üçüncü sırada bitirdi.

Gheorghe Hagi kaptanlığındaki Romanya, Iulian Filipescu, Gheorghe Popescu, Adrian Ilie, Viorel Moldovan ve Dan Petrescu gibi isimleriyle, dönemin “wonderkid”lerinden biri, Michael Owen’ı kadrosunda barındıran İngiltere’yi geçerek grubunu lider tamamladı. Grubun son maç haftasında İngiltere ile kader maçına çıkan Kolombiya’da ise, kıvırcık sarı saçlarıyla kaptan Carlos Valderrama ve etkili forvet Faustino Asprilla ülkelerini bir üst tura taşıyamadılar. Bu maçta David Beckham’ın frikikten attığı ve çoğu yerde jenerik olarak gördüğümüz golünde mağlup ettiği kaleci yine tanıdık bir isim, Faryd Mondragon oldu. Grubun son sırasını ise Zübeyir Baya’lı Tunus aldı.

Daniel Passarella’nın Arjantin’i, Gabriel Batistuta, Ariel Ortega, Juan Veron, Javier Zanetti ve Diego Simeone’li kadrosuyla tüm maçlarını kazanarak grubunu lider bitirdi. Japonya ve Jamaika’nın son iki sırayı aldığı bu grupta ikincilik, turnuvanın gol kralı Davor Suker’i ileri ucunda oynatan ve Zvanimir Boban, Robert Jarni, Robert Prosinecki gibi yıldızlarına ek olarak Igor Tudor ve Slaven Bilic gibi isimleriyle Hırvatistan oldu.

Eleme Maçları

Sekiz grupta ilk iki sırayı alanların oluşturduğu ve birincilerin ikincilerle eşleştiği son 16 turunda sürpriz sayılabilecek bir sonuç çıkmadı. Ancak 30 Haziran günü St. Etienne’de oynanan Arjantin-İngiltere maçı hafızalardan uzun süre silinmeyecek bir oyuna sahne oldu. Belki de turnuvanın en güzel maçı olmaya aday bu mücadele, daha ilk çeyrekte futbolseverlere üç gol izletmişti bile. Arjantin’in penaltıdan Batistuta ile bulduğu gole İngiltere, Alan Shearer’ın penaltısıyla cevap verdi. Ardından sahneye henüz 19 yaşındaki Michael Owen çıktı ve İngiltere’yi öne geçirdi. İlk yarının son dakikasında Arjantin’in ders niteliğindeki bir frikik organizasyonu sonucu Javier Zanetti ülkesinin beraberlik golünü kaydetti. İkinci yarıda David Beckham’ın gördüğü kırmızı kart neticesinde o dakikaya kadar dengede giden maç, Arjantin lehine dönmeye başladı. Sonuç olarak da Arjantin turu penaltılarla geçerek adını çeyrek finale yazdırdı. 

Fransa’nın Paraguay’ı uzatmalarda Laurent Blanc’ın golüyle yenmesi ve Edgar Davids’in son dakika golüyle Hollanda’nın Yugoslavya galibiyeti bu tura ait dikkat çeken diğer maçlardandı.

Çeyrek finalde keyifli eşleşmeler vardı. Norveç’i Christian Vieri’nin golüyle geçen İtalya, ev sahibi Fransa ile normal süre ve uzatmalarda yenişemedi ve maç penaltılara gitti. Bir önceki turnuvada kupayı penaltılarla kaybeden İtalya, bu sefer Roberto Baggio’nun kendi penaltısını gole çevirdiği atışları 4-3 kaybetti ve yarı final şansını kaçırdı.

Brezilya çeyrek finalde, önceki turda kendi grubunun birincisi Nijerya’yı 4-1 gibi net bir skorla mağlup eden Danimarka karşısında zorlansa da hata yapmadı ve 3-2’lik skorla adını yarı finale yazdırdı. Danimarka için masal bu turda sona eriyordu. 

Son dakikada bulduğu golle çeyrek finale adını yazdıran Hollanda, yine benzer bir senaryoya sahne olan maçta Arjantin’i evine gönderdi. Estetik bir atak organizasyonu sonucu Patrick Kluivert ile öne geçen Portakallar, Claudio Lopez’in golüne engel olamadı ve maça denge geldi. Arthur Numan’ın atılmasıyla rakibi karşısında bir önceki turda olduğu gibi sayısal üstünlük yakalayan Arjantin, Ariel Ortega’nın kaleci Edwin van der Saar’a kafa atması neticesinde bu avantajını kaybetti. Maçın son dakikasına girildiğinde Frank de Boer’in kendi yarı sahasından sol ayağıyla attığı uzun pası, rakip ceza sahası içerisinde kadife bir dokunuşla kontrol eden Dennis Bergkamp önce rakibini saf dışı bırakıyor, ardından da uzak köşeye yaptığı vuruşla klasını konuşturarak ülkesini yarı finale taşıyordu.

Berti Vogts yönetimindeki Almanya ise Hırvatistan karşısında atak oynamasına rağmen ilk yarının sonlarında Christian Wörns’ün gördüğü kırmızı kartla dengesini kaybetti ve devreye mağlup girdi. İkinci yarıdaki girişimleri de sonuç vermeyince maçın sonlarına doğru iki gol daha yiyerek 3-0 gibi ağır bir skorla turnuvaya veda etti. 

Yarı finalin ilk eşleşmesi Brezilya-Hollanda maçıydı. Büyük çekişmeye sahne olan maçta Sambacılar, El Fenomeno’nun golüyle 1-0 öne geçti. Son iki turda son dakika golleriyle turu geçen Hollanda, çizgisini yine bozmadı ve Patrick Kluivert’ın kafa golüyle maçı uzatmaya ve ardından da penaltılara taşıdı. Brezilya’nın hata yapmadığı atışlarda Ronald de Boer’ın kullandığı son penaltıyı kurtaran Claudio Taffarel ülkesinin adını finale yazdırdı. Brezilya geçen turnuvada olduğu gibi yine finaldeydi.

Finalisti belirleyecek diğer maçta ise favorilerin arasından sıyrılıp adını son dörde yazdıran Hırvatistan, ev sahibi Fransa ile final mücadelesi verdi. Kırmızı beyaz kareli ve 9 numaralı formasıyla Davor Suker’in golü, saha ve seyirci avantajıyla sahaya çıkan Fransızlara soğuk duş etkisi yaratsa da, Lilian Thuram bu etkinin uzun sürmesine izin vermedi. Golden saniyeler sonra ülkesine beraberliği getirdiği yetmiyormuş gibi, bir de galibiyet golünü atarak takımını finale gönderdi. Fransa’da Laurent Blanc, Slaven Bilic’e yaptığı müdahalenin ardından kırmızı kart görerek takımını eksik bırakıyor ve finali de kaçırmış oluyordu. Hırvatistan ise final şansını kaçırmış olsa da üçüncülük maçında Hollanda’yı yeniyor ve bir nebze de olsa teselli bularak turnuvayı kapatıyordu.

Final

98 Dünya Kupası Finali, 12 Temmuz’da, turnuvanın açılış maçının yapıldığı Stade de France’da, Mario Zagallo yönetimindeki Brezilya ile Aimé Jacquet yönetimindeki Fransa arasında oynandı. Brezilya turnuvaya başladığı stadyumda turnuvayı bitirecekti ve tarihinin beşinci zaferini kovalayacaktı. Fransa ise bu unvanı ilk defa elde etmek için sahadaydı.

Seyircisi önünde coşkuyla oynayan Les Bleus, maçın 26. dakikasında Roberto Carlos’un kötü top kontrolü sonucu sağ taraftan bir köşe vuruşu kazandı. Emmanuel Petit’in kullandığı atışta ön direğe hareketlenen Zinedine Zidane, şimdilerde PSG’nin sportif direktörlüğünü yapan Leonardo’nun üzerinden yaptığı kafa vuruşuyla takımını öne geçirdi. İşler Brezilya için iyi gitmiyordu. Ronaldo, Bebeto, Rivaldo, Leonardo gibi hücum silahlarına sahip olmalarına rağmen etkili olamıyorlardı. Öte yandan, Petit ve Guivarc’h ile yakaladığı net fırsatlarla farkı ikiye çıkarma şansı bulan Fransa ise pozisyonları cömertçe harcamıştı. İlk yarının duraklama dakikalarında Fransa bu sefer de sol taraftan bir köşe atışı kazandı. İlk gole çok benzer şekilde, Youri Djorkaeff’in ortasında kafa vuruşu yine Zidane’dan geldi ve Cezayir asıllı yıldız soyunma odasına giderken aradaki farkı ikiye çıkardı. 

İkinci yarıda kupaya ortak olmak için fırsatlar kovalayan Brezilya, süperstar forveti “orijinal” Ronaldo ile net bir fırsatı henüz devrenin başında harcadı. Maç öncesinde de Ronaldo’nun finalde oynayıp oynamayacağı konusunda türlü spekülasyonlar ortaya atılmıştı ve maçın başlamasına dakikalar kala oynamasına karar verilmişti. Sponsor zoruyla oynatıldığı, bileğinden sakat olduğu konusunda dedikodular ortaya atılmış olsa da bu durum hiçbir zaman netlik kazanmadı. Yıllar sonra verdiği bir röportajda takım arkadaşı Cesar Sampaio’nun, “Final maçından 8 ya da 9 saat önce titreyerek bir spazm geçirdi. Korkunç bir andı. Bir an öleceğini düşündük.” açıklaması hastalık iddialarını doğru kılar nitelikteydi. Kesin olan, bu maçın No.9’un en etkisiz maçlarından biri olduğu gerçeğiydi.

Fransa’da rakip yarı alanda yaptığı bir faul neticesinde ikinci sarı kartla oyun dışında kalan Marcel Desailly, takımını bu önemli finalde eksik bıraktı. Bundan sonraki dakikalar Fransa yarı alanında geçti. Brezilya gol için yükleniyor, her şeyini veriyor ancak net fırsatlar bulmakta güçlük çekiyordu. Dakikalar tükendikçe kupaya daha da sıkı sarılan Fransızların yüreği, Denilson’un son dakikalarda direkten dönen topuyla ağızlarına geldi. Duraklama dakikalarına girildiğinde karşı atak fırsatını iyi değerlendiren Petit, finaldeki asist istatistiğine bir de gol ekledi ve kupanın 3-0 gibi net bir skorla Fransa’nın olduğunu ilan etti. 6,175 kg ağırlığında olan ve 18 ayar altından yapılan kupa, Fransız oyuncuların ellerinde yükseldi. Başkent Paris karnaval yeriydi. 

A brief history of Fifa World Cup: France 1998, when Zidane helped Les Bleus break World Cup duck

Kaynak: Reuters

Fransa tarihinde ilk kez Dünya Kupası kazanırken, turnuvada En Eğlendirici Takım ödülünü aldı ve aynı zamanda (yarı final ve finalde gördüğü kırmızı kartlara rağmen) FIFA Centilmenlik Ödülü’nü İngiltere ile paylaştı. Bireysel ödüllerde ise Hırvatistan’dan Davor Suker 6 golle turnuvanın gol kralı oldu ve Altın Ayakkabı ve Gümüş Top ödüllerini kazandı. Brezilyalı Ronaldo ise Altın Top ödülüne layık görüldü. Turnuvanın En İyi Genç Oyuncu ödülü İngiliz Michael Owen’a giderken, en iyi kaleci seçilen Lev Yaşin Ödülü kupa şampiyonu Fransa kalecisi Fabien Barthez’in oldu.

Benim açımdan, sokakta futbol oynarken isimlerini haykırdığımız, çocukluğumun tüm kahramanlarının boy gösterdiği bu büyük turnuvayı unutmak pek mümkün olmayacak. Futbolun saf mutluluk aşıladığı, dünyadan kopardığı o dönem gibi bundan sonra düzenlenecek Dünya Kupalarının da birilerinin aynı duygularla unutmayacağı veya unutmak istemeyeceği güzellikte olması ümidiyle.

Yazan: Deniz SATILMIŞ

Editöryal Düzenleme: Sıla YÜZER & Yiğit Halil KIRCA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top