1.Bölüm’ü izlemek veya okumak için TIKLAYIN…
2.Bölüm’ü izlemek veya okumak için TIKLAYIN…
1991-92 sezonun bitişi ile İngiltere’de yeni bir futbol ekosistemi doğdu. 27 Mayıs 1992’de Manchester United, Liverpool, Tottenham, Everton ve Arsenal’in öncülüğünde tüm First Division kulüplerinin, Football League’den ayrılması ile Premier League kuruldu.
Premier League’in ilk sezonunda Graeme Souness yönetimindeki Liverpool, ligi 6. sırada tamamlayabildi. Sezon, Liverpool adına tam bir hayal kırıklığı şeklinde geçti. Kupasız kapatılan sezonda tüm kulvarlarda erkenden havlu atılmıştı.
Liverpool 1993-94 sezonuna ligde 3’te 3 ile başlasa da sonraki 6 maçta alınan 5 yenilgi şehirde tam bir şok etkisi yarattı. Sonraki maçlarda da istenen sonuçlar bir türlü gelmeyince Graeme Souness takımdan ayrıldı. Kulüp geleneği bozulmayarak Souness’ın yerine takımın bir diğer sembol ismi Roy Evans getirildi. Evans, Bob Paisley, Joe Fagan, Kenny Dalglish ve Graeme Souness dönemlerinde antrenör olarak hizmet vermişti. Evans’ın Liverpool’daki tek başarısı 1994-95 sezonunda kazanılan FA League Cup oldu. Evans, bir sonraki sezon Premier League’de 3. olarak en iyi derecesini elde etti.
1998-99 sezonun başında uzun yıllar Fransa Milli Takımı’nın yapılanması için görev almış Gerard Houllier, Dünya Kupası şampiyonluğunun hemen ardından Liverpool’a sportif direktör olarak katıldı. Roy Evans – Gerard Houllier anlaşmazlıkları ve elde edilen kötü sonuçlar Evans’ın istifası ile sonuçlandı ve Liverpool sezonu Houllier yönetiminde tamamladı. Sportif başarıdan uzak geçen bir sezonun ardından takımın en yetenekli oyuncusu Steve McManaman’ın Real Madrid’e bedelsiz transferi kulübü ekonomik olarak da bir darboğaza soktu. Gerard Houllier yönetimindeki Liverpool bir sonraki sezon Premier League’i 4. bitirerek yükselişe geçti. 2000-01 sezonunda ise özlenen Liverpool geri dönmüştü. Takım Premier League’i 3. bitirmesine rağmen UEFA Kupası, FA Cup ve Lig Kupası’nı kazanarak müzesine 3 kupa birden götürmeyi başardı. Fowler, Gerrard ve Owen üçlüsü, bu sezon gösterdikleri performans ile Liverpool efsanelerinin arasına gireceklerine dair ilk sinyalleri verdiler. 2001-02 sezonunda 2. olan Liverpool bir sonraki sezonda şampiyonluktan çok uzak bir şekilde ligi 5. sırada tamamlayınca sezon sonu itibariyle Gerard Houllier ile yollar ayrıldı.
16 Haziran 2004 tarihi itibariyle Liverpool, Rafael Benitez ile anlaştı ve o, Gerard Houllier’den görevi devraldı. Benitez, İspanyol devi Valencia’da görev yaptığı üç sezonda 2 LaLiga ve 1 UEFA Kupa’sı kazarak adını tarih sayfalarına kazımayı bilmişti. Benitez’in sahip olduğu başarılara ve potansiyeline güvenen Liverpool başkanı David Moores, Djibril Cissé, Xabi Alonso, Luis García ve Fernando Morientes gibi oyuncuları da önemli paralar ödeyerek takıma dahil ediyordu. Buna karşın Liverpool’un ve İngiltere Milli Takımının süper starı Michael Owen, Real Madrid’in yolunu tutuyordu.
Liverpool, sezonu 10 Ağustos’taki Şampiyonlar Ligi ön elemesi maçıyla açtı. Avusturya temsilcisi Grazer AK’yı deplasmanda 2-0 yenmeyi başardılar. Anfield’taki rövanş karşılaşmasını kaybetmiş olsalar da gol averajı ile ‘’Devler Sahnesi’’ne kalmayı başardılar. Grup sürecinde Deportivo La Coruña, Monoco ve Olympiacos ile mücadele eden Liverpool 10 puan toplayarak 2. oldu ve bir üst tura çıkmayı başardı. Ligin ilk yarısı geride kaldığında Benitez’in Liverpool’u 9 galibiyet, 4 beraberlik ve 6 mağlubiyet ile 31 puanla 6. basamakta yer alıyordu. Devler liginde son 16’daki rakip ise Alman Bayer Leverkusen’di. Her iki maçta da aldığı galibiyetler ile rakibini eleyen Liverpool, önce çeyrek finalde Juventus’u, sonra da yarı finalde Chelsea’yi eledi. Böylelikle İstanbul’da oynanacak final mücadelesinde Milan’ın rakibi oldular. Liverpool her ne kadar Şampiyonlar Ligi’nde finale çıkmış olsa da; Premier League’de istenilen sonuçlar bir türlü alınamayınca 58 puanla 5.’lik ile yetindiler. FA Cup’taki ilk maçında Burnley’e yenilerek kupadan elenen Liverpool, lig kupası finalinde de Chelsea’ye yenilerek sezonu herhangi bir ulusal kupa kazanamadan kapatıyordu.
Tarih 25 Mayıs 2005’i gösterdiğinde, tüm Dünya inanılması güç bir maça tanıklık edecekti. İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nun 70.000 kişiye ev sahipliği yaptığı maça Milan hızlı başladı. Sağ kanattan Pirlo’nun serbest vuruştan yaptığı ortaya Maldini’nın kavurup topu ağlara gönderdiği anda dakikalar henüz 1’i gösteriyordu. İlerleyen dakikalarda Milan baskısını arttırdı. Liverpool savunması Shevchenko ve Crespo ikilisine çare üretmekte zorlanırken bir de Kaka’nın bu ikiliye destek olan performansı ile ilk 45 dakikadaki skor 3-0 Milan lehine şekilleniyordu. Devre arasına gidildiğinde Liverpool tribünleri adeta buz kesmişti. Soyunma odasında ise oyuncular birbirlerinin yüzüne dahi bakamıyordu. Benitez hızlıca bir motivasyon konuşması yaptı. ‘’Biz Liverpool’uz, milyonlarca taraftarımız var. Onlar için oynamalıyız, teslim olmamalıyız. Onlar bizden iyi değiller ama psikolojik olarak önümüzdeler. Erken bir gol atarsak onları yenebiliriz’’. Benitez bu konuşmayı oyuncularına aktardığı anda 40.000 kişilik Liverpool tribünlerinde ‘’You’ll Never Walk Alone’’ marşı söylenmeye başlanmıştı. Adeta tribün ve futbolcular arasında telapatik bir bağ kurulmuştu.
Benitez, ikinci yarının hemen başında Hamann’ı oyuna aldı. Kaptan Gerrard’ı da Baroš ve Šmicer ikilisine yaklaştırdı. Benitez, böylelikle oyundaki orta saha üstünlüğünü ele geçirdi. Elde edilen oyun üstünlüğü çok geçmeden meyvelerini de verdi. Gerrard, Šmicer ve Xabi Alonso’nun 6 dakika içinde attığı 3 gol ile birlikte 60. dakikada skor dengelenmişti bile. 90 dakikanın geri kalan 30 dakikasında iki takımda çok yoğun bir çaba ortaya koydu. Takımlar uzaktan şutlar ve duran toplar ile etkili olmaya çalışsa da savunma oyuncularının yüksek performansı ile skor değişmedi.
Maçın uzatma dakikalarında etkili olan taraf ise Milan’dı. Ancak Dudek’in etkin performansı ve Shevchenko’nun son vuruşlardaki etkisizliği 120 dakikanın da eşitlikle bitmesine neden oldu. Artık tüm Dünya nefesini tutmuş ve bu inanılmaz finalin, penaltı atışları sonundaki kazananını bekliyordu.
İlk penaltıda topun arkasına Milan’ın Brezilyalısı Serginho geçti ancak atışı gole çeviremedi. Dida, Hamann’ın penaltısında doğru köşeyi bilse de topun ağlarla buluşmasına engel olamadı. Milan’ın sihirbazı Pirlo, 2. penaltıda da Dudek’e takıldı. Djibril Cissé’nin Dida’yı ters köşeye yatırarak attığı penaltı gölü işleri Milan adına bir hayli zorlaştırmıştı. Ancak Tomasson’un Milan adına 3. penaltıyı gole çevirmesinden sonra, Riise’nin atışında Dida’ya takılması ile bir umut doğmuştu. Kaka kullandığı penaltıyı gole çevirerek Milan’ın bu ümitlerini devam ettirdi. Kritik an için topun başına Šmicer geçti ve gol oldu. Liverpool hala 1 gol ile öndeydi ve son penaltılar kullanılacaktı. Topun başına geçen Shevchenko, kullandığı penaltıda Dudek’in köşelere uçmasını da bekleyerek topu kalenin ortasına gönderdi. Dudek, sağındaki köşeye doğru hareketlense de son anda üzerine gelen topa hamle yaptı ve penaltıyı kurtardı. Bu kurtarış Liverpool’u şampiyon yapmak için yeterliydi. Gerrard’ın son penaltıyı kullanmak için topun başına geçmesine gerek yoktu.
Liverpool 1984’ten tam 21 yıl sonra yeniden Avrupa’nın en büyüğüydü. Benitez, ilk sezonunda İngiltere’deki yerel turnuvalarda umduğunu bulamasa da kulüp tarihinin 5. Avrupa şampiyonluğunu kazanmayı başarmıştı.
Benitez yönetimindeki Liverpool sonraki sezon Premier League’yi 3. bitirirken, FA Cup Finali’nde West Ham United’ı, UEFA Süper Kupası’nda da CSKA Moskova’yı yenerek sezonu 2 kupa ile kapatıyordu.
2006-07 sezonunda Liverpool, FA Community Shield (İngiltere Süper Kupası) ile yetindi. Ancak takım bir kez daha Şampiyonlar Ligi finalindeydi ve rakip bir kez daha Milan’dı. Liverpool, Atina’daki finalde Fillippo İnzaghi’yi durduramayınca 2-1’lik skor ile kupayı müzesine götüren taraf bu sefer Milan oldu.
Liverpool, Fernando Torres transferi ile 2007-08 sezonuna sansasyonel bir giriş yaptı. Ancak takım İngiltere’deki ulusal turnuvalarda bir kez daha umduğunu bulamazken, Şampiyonlar Ligi’nde bir kez daha yarı finaldeydi. Ancak Chelsea, onlara turu geçme izni vermeyerek finalde bir başka İngiliz takımı Manchester United’ın rakibi oldu. Tümüyle başarısızlıkla geçirilen bu sezonda Fernando Torres’in attığı 33 gol de bir şeyleri değiştirmeye yetmedi. Sezonun sonunda ise John Arne Riise, Harry Kewell, Peter Crouch ve Steve Finnan gibi kulübün sembol isimleri ile yollar ayrıldı.
2008-09 sezonu öncesi bahis otoriteleri Premier League şampiyonluğu için Liverpool’a hiçbir şekilde şans tanımıyordu. Çünkü takım önemli veteran oyuncuları ile yollarını ayırmış, ancak buna karşın önemli transfer hedeflerini rakiplerine kaptırmıştı. Ayrıca saygın bir kadro kurabilmek için önemli takviyeler yapamamıştı. Buna rağmen Liverpool, ligdeki ilk mağlubiyetini 11. haftadaki White Hart Lane deplasmanında Tottenham Hotspur’a karşı aldı. Liverpool, ligin ilk yarısını 12 galibiyet, 6 beraberlik ve 1 mağlubiyet ile rakipleri Chelsea ve Manchester United’ın 1 puan önünde lider tamamlamayı başardı. 20. haftada St James’ Park’ta Newcastle United’ı 5-1 yendikleri maçta Steven Gerrard 2 gol 2 asist yaparak maçı takımına kazandıran kişi oluyordu. Gerrard, galibiyeti kutlamak için arkadaşları ile birlikte Merseyside, Southport’taki Lounge Inn isimli bara gitti. Gerrard, barda çalan müziğin değiştirilmesi konusunda iş adamı Marcus McGee ile tartışmaya başladı ve bu fiziksel bir şiddete dönüştü. Gerrard, 29 Aralık sabaha karşı saldırı suçundan gözaltına alındı. Gerrard, olayda karşılıklı tahrik unsuru bulunması ile Haziran ayında davadan beraat etti. Ancak Liverpool ve Gerrard bu olaydan olumsuz etkilendi. Liverpool, ligde takip eden 7 haftada yalnızca 10 puan toplayabildi. Takım her ne kadar ligin son 11 haftasında yalnızca 2 puan kaybetsede Ocak ve Şubat aylarındaki puan kayıpları onları şampiyonluktan etti. Sezon sonunda United, 90 puanla şampiyon olurken; 86 puanla Liverpool’da onu takip ediyordu. FA Cup ve Lig Kupası’nda ise erken turlarda Reading ve Arsenal’e elenmişlerdi.
Bir sonraki 2009-10 sezonu ise Liverpool adına tam bir hayal kırıklığıydı. Kulüp ne ulusal ne de uluslararası şampiyonalarda herhangi bir varlık gösteremedi. Şampiyonlar Ligi’nde Fiorentina, Lyon ve Debrecen’in olduğu E grubunda 7 puan toplayabildi ve 3. sırayı alarak yoluna UEFA Avrupa Ligi’nde devam etti. Burada Rumen temsilcisi Unirea Urziceni’yi, Fransız Lille ve Portekizli Benfica’yı eleyerek yarı finalde Atletico Madrid’in rakibi oldu. Deplasman golü averajıyla finale çıkan taraf Madrid temsilcisi oldu. Atletico Madrid finalde İngiliz temsilcisi Fulham’ı 2-1 ile geçerek yeni adıyla düzenlenen Avrupa Ligi’ni kazanan ilk takım oluyordu. Liverpool adada ise hiçbir varlık gösteremiyordu. Ligdeki istikrarsız görüntüleri sezon sonunda 7. olmalarına yol açtı.
Bütünüyle hayal kırıklığı ile geçen bu sezonun sonunda Liverpool, yeni bir yapılanmaya gitti. Menajer Rafael Benítez ile yolların ayrılmasından sonra Javier Mascherano, Yossi Benayoun ve Albert Riera gibi takımın deneyimli ve önemli oyuncuları ile de yollar ayırdı. Takımın başına, sürpriz bir şekilde Mayıs ayında UEFA Avrupa Ligi Final’inde Atletico Madrid’in karşısına çıkan Fulham manejeri Roy Hodgson getirildi. Ayrıca Joe Cole, Christian Poulsen, ve Raul Meireles gibi deneyimli isimlerin yanısıra Jonjo Shelvey gibi genç ve potansiyelli oyuncular da transfer edilmişti. Ancak bu yeni kan değişikliği de Liverpool’a pek etki etmedi. Takım Premier League’in ilk 8 haftasında yalnızca bir galibiyet alabildi. O galibiyet de, o sezon lige yeni yükselen West Bromwich Albion karşısında, 1-0’lık skor ile alınmıştı. Takım ligin 7,8 ve 9. haftalarını düşme hattında tamamladı. Blackburn, Bolton ve Chelsea maçlarında alınan üst üste 3 galibiyet takımı biraz olsun rahatlatsa da, oynanan futbol kamuoyunca beğenilmiyordu. Roy Hodgson’ın koltuğu sallantıdaydı. Üstelik takımın yıldızı Fernando Torres mutsuzdu. Torres o sezon Liverpool forması ile ligde 23 maçta 9 gol, 4 asist’lik performans sergilese de ona destek verecek başka oyuncu çıkmayınca; alınan kötü sonuçlarında etkisiyle oda şampiyonluk ve kupa hayallerinden vaz geçti. Liverpool Ocak ayına girerken ligin ilk yarısını 12. sırada tamamlayabiliyordu. 5 Ocak’taki 3-1 Blackburn mağlubiyeti ile Hodgson dönemi sona eriyordu. Hemen ardından kurtarıcı olarak takım efsanesi Kenny Dalglish ile anlaşıldı. Dalglish, daha öncesinde futbolcu ve teknik adam olarak kulübe önemli katkılar vermişti. Çalkantılı geçen bu geçiş dönemi için bulunması güç bir figürdü. Dalglish, göreve başladığı Manchester United ve Blackpool maçlarında mağlubiyetle ayrılmış olsa da sonraki haftalarda Liverpool zor yenilen bir takım haline geldi. Buna karşın ara transfer döneminin son günü; takımın yıldız oyuncusu Fernando Torres’i ezeli rakipleri Chelsea’ye 58 milyon Euro’ya sattılar. Torres’in boşluğunu Hollanda’da Ajax forması ile harikalar yaratan Uruguay’lı Luis Suárez ile doldurdular. Liverpool kasasından bu transfer için 26.5 milyon Euro çıktı. İvmelenen Liverpool ligde 5.’liğe kadar çıkmayı başardı. Ancak son iki haftadaki Tottenham ve Aston Villa yenilgileri ile Premier League’i 6. sırada tamamlayabildiler. Avrupa Ligi son 16 turunda Portekiz temsilcisi Braga’ya elenen takım; Lig Kupası’nda Northampton Town’a, FA Cup’ta ise United’a elenerek sezonu kupasız kapatıyordu.