İtalya’nın en köklü ekiplerinden biri olan SSC Napoli, doksan sekiz yılında küme düşerken şehirde kara bulutlar dolanmaktaydı. Futbol tarihinin belki de en büyük sanatçısı Maradona’nın sanatını icra ettiği bu sokaklar lige veda ederken ağlıyordu.
Parasız sağlık, yarı yarıya hastalık demektir. (İtalyan atasözü)
Sıkı Tutunun Düşüyoruz
Bir devrin sonu geldiğinde takvimler 16 Mayıs 1998’i göstermekteydi. Sezon boyunca toplam iki galibiyet alan mavi-beyazlılar on dört puanda kalarak lige sonuncu olarak veda ediyordu. Sezon boyunca dört farklı teknik adamla çalışmış olsalar da, kanayan yaraya bir türlü çare bulunamamıştı. İki sezon önce kupada final oynayan, beş yıl önce Avrupa’da boy göstermeye çalışan ekipte, her sezon daha da kötüye giden yara belki de Maradona’nın gidişinin açtığı bir yaraydı. Milli takımında yaptığı açıklamaları yanlış bulunan ve günah keçisi ilan edilen oyuncu takıma veda ederken başlayan artçılar 16 Mayıs 1998’te koca bir depreme sebep olmuştu ve Napoli için Serie B yolu gözükmüştü.
O Eski Halinden Eser Yok Şimdi
Dertler bir kere başlayınca üst üste gelir derler, Napoli için de tam olarak böyle oluyordu. Serie B’ye düşen ekip burada da kayıplar yaşıyordu, takımda uzun bir süre hakim olan kaos 2004 yılında açıklanan iflasla birlikte tüm şehri esir aldı. Napoli’nin bir sonraki durağı Serie C1 olurken kulübü kapatmak artık ciddi bir seçim haline gelmişti. Takım ya satılacaktı ya da yetmiş milyon Euro’luk borcun altından kalkamayıp tarih olacaktı. O noktada filmlerde görülecek bir kahramanlık hikayesi yazılmaya başlandı. Geri dönüş.
Tifosi’nin Yapımcısından
Konu İtalya olunca haliyle spor ve sanat ayrı kalamıyor ve bir noktada birleşiyordu, sanat konusunda hatırı sayılır izler bırakmış bu şehirde de şehrin simgesini kurtarmak için sanatın içinden gelen bir isim öne çıkıyordu;
Aurelio De Laurentiis
Öncelikle bu ismi nereden duyduğumuzu hatırlamak gerekebilir. Kendisi İtalya’nın fazlasıyla önemli film yapımcılarından biri olmasından ziyade son zamanlarda başkan kimliği ile daha çok tanınır oldu. Kendine bayağı bir has mizacı ve yönetimde aldığı radikal kararlar ile basına fazlasıyla konu olurken bir yandan da satın aldıktan sonra inanılmaz bir ivme yakalattığı Napoli takımının başarısı dolayısıyla saygı kazanmaktaydı.
“Aslında sinema sektöründen kazandığı paralar ile doğru bir yatırım fırsatı ararken Napoli’nin zor durumundan faydalandı ve zenginliğini katladı.” gibi yorumlara her zaman sert cevap veren ve takımda son sözü söyleyenin her zaman kendisinin olduğu bir düzen kuran De Laurentiis, takımı satın aldıktan sonra kulübe her zaman sahip çıkmaya çalışmıştı. Taraftarı kontrol etmeyi çok iyi bilen başkan Serie C’de taraftar rekoru kırmayı ihmal etmezken takımı kurtarma fırsatına sahip olduğu için çok şanslı hissettiğini dile getiriyordu. Takım için masaya konulması gereken ne varsa filmci başkan hepsini koyacaktı.
Il Ritorno di Gli Azurri
De Laurentiis’in yarattığı sinerji ile birlikte 2004–2005 sezonunda play-offlara kalma şansı kazanan ekip o sezon üst lige çıkma başarısını gösteremedi. Sonraki sezon büyük çabalarla kurulan kadro ve Edoardo Reja’nın kadronun başına getirilmesi ile birlikte Serie C için çok güçlü bir ekip haline gelen Napoli, 2005–2006 sezonunu Serie C1’in açık ara lideri olarak bitirerek Serie B’ye geri dönüyordu. Başlarda taraftarı ikiye bölen büyük değişim artık tüm şehrin kabullendiği ve arkasında durduğu büyük geri dönüş hikayesine evriliyordu. Serie B’ye mutlak şampiyonluk hedefleri ile merhaba diyen Napoli’ye, Juventus’un şike davalarının sonuçlanması ile gelen küme düşme cezası ve Genoa’nın harika bir sezon geçirerek Serie A’ya dönmeye çabalaması ufak sorunlar çıkarmış olsa da sezonu ikinci olarak tamamlayarak Serie A’ya geri dönmeyi yıllar sonra da olsa başarmıştı. Küçükken Avrupa sahnesinde Diego’nun harika gollerini izleyen Napolililer yıllar sonrasında tekrardan ait oldukları konuma gelmenin haklı sevincini yaşıyorlardı. Takımı aldığı gün tekrardan Serie A’da oynama sözü veren başkan da sözünün arkasında durmuş ve şimdiden başlamıştı burada da şampiyonluk hayalleri kurmaya.
Evim Evim Güzel Evim
Serie B’de yaşadıkları ikincilikle birlikte Serie A’ya geri geri dönen mavi-beyazlı ekip eski günlerine geri dönüşü tüm dünyaya duyurmak için SSC Napoli ismine geri dönmüştü. Sezon başında daha güçlü bir takım yaratmak için genç yetenekleri kadrosuna katan ekip küme düşeceklerini iddia eden basın mensuplarına cevap vermek için gün saymaktaydı. Transfer edilen genç yetenekler arasında yer alan Marek Hamšík ve Ezequiel Lavezzi takımın hücum yükünü sırtlarken, savunma oyuncusu Walter Gargano ise takıma geriden destek oluyordu. 2007–2008 sezonunu sekizinci sırada bitirip Intertoto Kupası’na davetiye alan ekipte genç yıldızlar Lavezzi ve Hamšík otuzdan fazla gole doğrudan katkı vererek ne kadar da doğru hamleler olduklarını taraftarlara göstermişti. 2008–2009 sezonunda ilk defa Avrupa’da maça çıkacak oyuncular ve teknik adam tecrübesiz olarak lanse edilmiş olsa da ilk iki turda rakiplerini geçen ekip Benfica’ya elenmişti. Bu durumu pozitif yorumlayana başkan aynı zamanda teknik adam Reja’yı da koltuğunun sallandığı konusunda uyarmıştı. Ligi ilk yarıda lider kapatarak sürpriz bir başarı gösteren ekip için ligin ikinci yarısı da bir o kadar hayal kırıklığı olmuştu. İlk yarıda evinde çok az puan kaybı yaşayan ekip ikinci yarıda üst üste puan kayıpları ile sarsılmış ve orta sıralara kadar düşmüştü. De Laurentiis ile arası açılan Reja’nın bileti kesilmiş ve İtalya Milli takımından ayrılan Roberto Donadoni takımın başına getirilmişti. 2009–2010 sezonun da ciddi transferler ile giren ekip Quagliarella, Campagnaro ve Dossena’yı kadroya katmıştı. Başkan De Laurentiis’in hedefi UEFA Avrupa Ligi bileti olsa da menajer seçimi fazlasıyla hatalıydı. Donadoni’nin başarısız yönetimi sonra sabrı taşan De Laurentiis, basına rezil ederek Donadoni’yi kovmuş ve Walter Mazzarri ile anlaşmıştı. Takımda o sezon taktiksel reforma yapan Mazzari sezon sonunda Avrupa Ligi biletini kapmış ve başkanı memnun etmişti. 2010–2011 sezonuna Edinson Cavani transferi ile bomba bir giriş yapan SSC Napoli için artık kadro büyük ölçüde tamamlanmıştı. İleride iki sezondur şov yapan Lavezzi’nin yanına gol makinesi Cavani eklenince oluşan hücum tehdidi yetmezmiş gibi arkalarındaki orkestra şefi Hamšík takımın omurgasını oluşturuyordu. O sezon hücum olarak fırtınalar estiren ekip 59 gol atıp 21 galibiyet aldığı sezonu üçüncü sırada bitirerek Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katıldı. Takımın geldiği noktayı bir rüyaya benzeten taraftarlar takımın oynadığı futboldan ve mücadeleci ruhundan son derece memnundu. SSC Napoli tekrardan İtalya’nın devlerinden biriydi.
Yaşanılacak Günler
Hatırlarsanız Napoli doksanlı yıllarda büyük bir hastalıkla mücadele etmeye başlamıştı. Maradona’nın gidişinden tutun da takımda kaybolan ruha kadar çokça problemleri vardı bu eşsiz ekibin. Bu hastalık onun üst üste iki lig birden düşmesine sebep olmuştu ve artık maddi organları da iflas ediyordu. Bu durumda iki şansı vardır Mavililer ya olağan durumu kabullenip ölmeyi bekleyeceklerdi ya da şartlara baş kaldırıp organ nakline gideceklerdi. O organ nakli 2004 yılında De Laurentiis’in takımı satın almasıyla gerçekleşti ve takım yavaş yavaş iyileşmeye başladı. Sadece Napoli’yi iyileştirmedi aynı zamanda kimliğini tekrardan hatırlamasını da sağladı filmci başkanları. Hastalıklarının yirminci senesinde tekrardan eski günlerinde dönen takım şu an otuzuncu sene-i devriyede belki de hiç olmadığı kadar güçlü bir sisteme sahip ve yıllardır ligin en sıkı takipçilerinden biri konumunda. Juventus hegemonyasının da bitmesi ile daha leziz bir hale gelen Serie A’da her sezona potansiyel şampiyonluk adayı olarak başlamak ve Avrupa kupalarının vazgeçilmez ismi olmak Napoli için belki de beklenenden de büyük bir başarı olmuştur. Yaşanılan her anı Napoli sokaklarına kazındı ve Napoli’nin büyük geri dönüşü hiçbir zaman unutulmayacak, Gli Azzuri’nin öyküsü de yıllar boyunca anlatılacaktır.
Finché c’è vita c’è speranza
Yazan: Umut Can ACAR
Editöryal Düzenleme: Serkan ÖZDEMİR & Yiğit Halil KIRCA