Hikaye, kendi içinde her ne kadar eski olsa da; insanoğlunun ölümsüz hikayesinin içerisinde küçücük ve bir o kadar da yakın zamanlı.
Her şey 1207’de Liverpool’un Kral John tarafından kurulması ve 3. Henry tarafından bir kent simgesi ya da mührünün verilmesi ile başladı. 3. Henry Liverpool’un sembolü olarak görkemli bir kuş tasvir etti. Tasvir çok net ve kaliteli figürlerden oluşmadığı için kuş, her dönemde farklı benzetmeler ve tanımlarla birlikte farklı isimler aldı. Ancak biliyoruz ki insanoğlu’na yol göstermesi, ihtişamı ve güzelliği ile bu bir ‘’Anka Kuşu’’ydu. O zamandan beri şehir Liver Bird ile temsil edilir oldu.
Liverpool, 1700’lere kadar 500 kişinin yaşadığı küçük bir beldeyken; Dee Nehri’nin doğal koşullarla çamurla dolması sonucu Mersey Nehri Deltası üzerindeki Liverpool Limanı önem kazandı. Liverpool, liman ticareti sayesinde endüstri ve nüfuz göçleriyle büyüyerek çok önemli bir ticaret şehri oldu. Coğrafi Keşifler ile birlikte yeni bir ‘’Sömürge İmparatorluğu’’na bürünen Büyük Britanya’nın ‘’Cennet Bahçesi’’ Liverpool’du. Liverpool limanındaki Merchant adlı geminin başlattığı ‘’Üç Köşeli Ticaret’’ yapısı ile Afrika’dan Karayiplere köle; Karayipler ve Amerika’dan İngiltere’ye tütün, pamuk ve keten; İngiltere’den Afrika’ya İngiliz hafif sanayi malları götürülüyordu. Bunun sonucunda Liverpool, 18. yüzyılın sonunda, Avrupa’nın köle ticaretinin %40’ını; Britanya’nın ise %80’ine sahipti. 19. yüzyılın başlarında da Dünya’daki dış ticaretin %40’ı Liverpool limanından geçmekteydi. 1840’lı yıllarda Büyük İrlanda Patates Kıtlığı dolayısıyla birkaç milyon İrlandalı önce Liverpool’a; ardından da Amerika’ya göç etti. Ancak birçoğu Liverpool’da yaşamaya devam etti. 1851’de Liverpool nüfusunun %25’i İrlandalılardan oluşuyordu. Avrupa ile Amerika arasındaki yolcu ve göç trafiğinin merkezi olması sonucunda, Orta ve Doğu Avrupa’dan yoğun göçlerle şehrin nüfusu git gide arttı ve büyük banliyöler oluştu. 1. ve 2. Dünya Savaş’larıyla birlikte şehir tahribata uğradı ve banliyölerin genişlemesi ile şehirde yeni bir yapı planlamasına ihtiyaç duyuldu. Gerçekleşen ‘’Kentsel Dönüşüm’’ ile birlikte yeni yaşamlarını benimseyemeyen halk, sosyal bunalımlar yaşadı. Buda Liverpool’un kültürel yapısını şekillendirdi. Özellikle müzikte. The Beatles ile başlayıp, devam eden süreçte pop-rock ve beat müziği şehirden tüm Dünya’ya yayıldı. Pek çok müzik grubu bu şehrin sokaklarından Dünya’ya mal oldu.
Gelelim şehrin futbol öyküsüne. Her şey bir bira üreticisi olan John Houlding’in 1882’de Everton kulübünün Stanley Park’ta halka açık oynanan maçlarını; yalnızca biletli kişilerin izleyeceği, halka kapalı bir yere taşıma fikriyle başladı. Houlding ortağı John Orrell ile birlikte Anfield Road’u işletmeye başladı. Her maçta 10.000’e yakın bir kitleye ev sahipliği yapıyorlardı. Everton, Houlding’i kulübün kaynaklarından kar elde etmekle suçladı ve yönetimden kovdu. Kulüp Anfield Road’u terk ederek Stanley Park’ın kuzeyindeki Goodison Park’a taşındı. Houlding bir arazi ve stadyumla tek başına kaldı ve yeni bir takım kurmak istedi. Bunun için önce Everton yönetiminden Barclay ve John McKenna’yı kendi safhına çekti. Sonra da onları oyuncu transferi için 500 Paund ile birlikte İskoçya’ya gönderdi. 3 Haziran 1892’de kulüp Liverpool F.C. olarak kuruldu. Liverpool ilk maçını 1 Eylül 1892’de, Midland Ligi’nden Rotherham Town ile yaptı. Kulüp ilk 2 sene boyunca Everton gibi mavi-beyaz formalar ile maçlara çıksa da 1894’ten beri Liverpool şehrinin simgesi olan kırmızı rengi kullanmaya başladılar. Everton ile ilk derbi heyecanı ise 1894/95 sezonunda Goodison Park’ta yaşandı ve Everton maçı 3-0 kazandı.
İngiltere sömürgesi olan Güney Afrika’daki siyahi köle halkın özgürlük mücadelesi; Britanya ve kolonileri arasındaki bir savaşa dönüştü. 1899-1902 yılları arasında süren 2. Boer Savaşı’nda birçok Liverpoollunun Spion Kop tepesinde ölmesi Liverpool taraftarlarının tribün oluşumuna da ilham oldu. 1906’da Liverpool Echo gazetesi spor editörü Ernest Edwards Anfield’taki yüksek tribünlerden birini Spion Kop Tepesi’ne benzetti ve o günden beri Liverpool’un en ateşli, en tutkulu taraftarları orada takımlarını destekliyor. Onlar The Kop ve tek bir ağızdan ‘’You’ll Never Walk Alone’’u söylüyorlar.
1911’de inşa edilen The Royal Liver Bulding’in iki kulesine, Bella ve Bertie adınada biri dişi biri erkek iki Anka Kuşu konuldu. Bella, teknelerin güvenli bir şekilde limana ulaşmasını sağlamak için denize bakarken; Bertie ise Liverpool vatandaşlarını korumak adına şehre bakıyor.
Liverpool, 1920’li yıllara kadar istikrarsız bir sportif başarı çizmiştir. Bu yıllara kadar bir asansör takım olmasına karşın 2 kere de şampiyonluk yaşamayı başarmıştır. 1922 ve 1923 yıllarında üst üste lig şampiyonu olmasına karşın 5. şampiyonluğunu anacak 1946-47 sezonunda kazanabilmiştir.
1950’li yıllar, Liverpool adına tam bir kabus niteliğindeydi. 1954 yılında Liverpool küme düştü ve bu sezon takım tam 97 gol yerken sadece 28 puan toplayabildi. Liverpool, 11 Aralık 1954 yılında Birmingham City’ye deplasmanda 9-1 mağlup olarak tarihinin en farklı yenilgisini aldı. 1958-59 FA Cup sezonunda; amatör küme ekiplerinden Worcester’a 2-1 mağlup olması Liverpool’un bir anka kuşu misali tamamen yanarak küle dönüşmesini nitelendiriyordu. Tarihler 15 Ocak 1959’u gösteriyordu. Küllerinden yeniden doğuşu ise 1 Aralık 1959’da takımın başına, efsanevi teknik adam Bill Shankly’nin gelişi ile gerçekleşti.
Bill Shankly, ilk iş olarak takımdaki 24 oyuncuyu kulüpten gönderdi. Yepyeni bir takım kurdu. Shankly’nin devrim niteliğindeki bir diğer icraatı ise; bir ayakkabı deposunu, teknik ekibin taktik stratejilerini tartıştığı bir odaya dönüştürmesiydi. Bu odada Bill Shankly önderliğinde Joe Fagan, Reuben Bennett ve Bob Paisley kulübü yeniden yapılandırdılar. Shankly Liverpool’un başında tam 15 yıl görevde kaldı ve takım hem ulusal hem uluslararası pek çok şampiyonluklar kazandı.
Bill Shankly yönetimindeki Liverpool, 1962 yılında tekrar 1. lige yükseldi ve 1964 yılında 17 yıl aradan sonra şampiyon oldu. Bu, kulüp tarihinin 6. şampiyonluğuydu. 1965’te takım, 3. kez FA Cup finaline yükselmişti. 14 Mayıs 1965’te Wembley Stadyumu’nda Liverpool ve Leeds United karşı karşıya geldi. Her iki takımda 4-4-2 sistemi ile sahaya çıkmış olsa da 90 dakika 0-0 sona erdi ve uzatmalara gidildi. 93’te Roger Hunt’ın 117. dakikada da Ian St John’un golüyle Liverpool, Leeds United’ı 2-1 yenerek ilk FA Cup’ını kazanıyordu.
1966 yılında takım yeniden şampiyon oldu. Ancak UEFA Kupa Galipleri Kupası Final’inde Alman ekibi Borussia Dortmund’a kaybetti. 1972-73 sezonunda ise; iki maçlı final sisteminde Liverpool, bir diğer Alman ekibi Borussia Mönchengladbach ile UEFA Kupası Final’inde karşılaştı. İlk maçı Anfield’ta 3-0 kazanan Liverpool, 2. maçta rakibine deplasmanda 2-0 mağlup olmasına rağmen tarihinin ilk Avrupa kupasını müzesine götürdü. Liverpool aynı yıl ligde de şampiyon olunca adada da taç takmış oldu.
15 yıllık Liverpool macerasının ardından Bill Shankly emekliye ayrıldı ve yerine asistanı Bob Paisley getirildi. 9 yıllık Paisley döneminde Liverpool 21 kupa kazandı. Bunlara 3 Şampiyon Kulüpler Şampiyonluğu, 1 UEFA Kupası, 6 Lig Şampiyonluğu Kupası, üst üste 3 FA Cup gibi kupalar dahildir. Paisley’in Liverpool’u 1977 ve 1978 yıllarında üst üste Avrupa’nın en büyüğü oldu. Paisley’in yerel liglerde kaybettiği tek kupa ise 1977’deki FA Cup finalidir.
Bob Paisley, 1983 yılında emekli olma kararı aldığında yerine yardımcısı Joe Fagan geçer. Fagan, ilk sezonunda lig, Lig Kupası ve Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonluklarını kazanarak; Liverpool’u İngiliz futbolu tarihinde, bu başarıyı kazanan ilk takım yapar. O sezon Liverpool, 42 maçta 22 galibiyet, 14 beraberlik ve 6 yenilgi ile 80 puan toplayarak Southampton’ın 3 puan önünde şampiyon oldu. Lig Kupası Final’inde ise; Stanley Park’ın diğer yakasındaki ezeli rakipleri Everton’la karşılaştılar. İlk maç Wembley’de oynandı ve 0-0 bitti. Kurallar gereği ikinci maça uzayan finalin diğer maçı Manchester’daki Maine Road Stadyumu’nda oynandı. Liverpool, Graeme Souness’ın attığı gol ile rakibini 1-0 yenerek kupayı kazandı. Yine o yıl takım Avrupa futbolunun da zirve sahnesindeydi. 30 Mayıs 1984’te Liverpool, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Finali’nde Roma Olimpiyat Stadyumu’nda AS Roma ile kozlarını paylaştı.. 69,693 kişinin izlediği finalin normal süresi Phil Neal ve Roberto Pruzzo’nun golleri ile 1-1 berabere bitti. Uzatmalarda da gol olmayınca kazananı penaltılar belirledi. Penaltılarda 4-2’lik üstünlük kuran Liverpool, Roma’yı kendi evinde, kendi seyircisi önünde hüsrana uğrattı. Liverpool’un kendi stadyumlarında kendi takımlarını böyle dramatik bir şekilde yenmesini kabullenemeyen Roma taraftarları, İngiliz seyircilerine saldırdı. Maç sonu stadyumda küçük çaplı bir yangın çıktı. Liverpool taraftarları yangından etkilenerek stat dışına çıkmak zorunda kaldı. Sırf bu yüzden, içlerinden bazıları; kaptanları Graeme Souness’ın kupayı kaldırışını göremedi. Saha dışında da karşılıklı kavga ve bıçaklama olayları gerçekleşti. Roma Polisi göz yaşartıcı gaz püskürttü. Liverpool taraftarları tam bir travma halindeydi. Zafer sarhoşu olamadan çeşitli şiddet olaylarına maruz kalmışlardı.
Liverpool, 29 Mayıs 1985’te tekrar Şampiyon Kulüpler Kupası Finaline çıktı. Rakip İtalyanların efsanevi takımı Juventus’tu. Juventus, aynı zamanda bir önceki yılın Kupa Galipleri Kupası şampiyonuydu. Bürüksel’deki Heysel Stadyumu’nda oynanacak maç öncesinde, Liverpool’lu futbol holiganları, güvenlik bariyerinin de olmamasıyla İtalyan taraftarların bulunduğu tribüne saldırdı. Saldırıdan kaçan taraftarlar büyük bir izdaham yarattı. Yaşanan izdihamın etkisiyle tribündeki bir duvar çöktü. Duvarın altında ezilen ve tel örgülere sıkışan 38 İtalyan ve 1 Belçikalı futbolsever; o gün orada hayatlarını kaybetti.
Faciaya, stadyumun X ve Y tribünlerine yerleştirilen Liverpool taraftarlarının, hemen bitişiklerindeki Z tribününde yer alan Juventus taraftarlarına saldırması neden oldu. M, N ve O tribünlerine Juventus taraftarları yerleştirilmiş, Z tribünü ise her iki takımın da taraftarı olmayan seyircilere ayrılmıştı. Ancak maç saatinde çok sayıda Juventus taraftarı karaborsadan Z tribününe bilet almıştı. Aynı zamanda Liverpool taraftarlarının bu maçı, bir önceki sene Roma Olimpiyat Stadyumunda ve Roma sokaklarında maruz kaldıkları şiddet olaylarının bir intikamı olarak görmeleri ve bu motivasyonla Brüksel’e gelmeleri Heysel Faciası’na sebebiyet vermişti.
Bir diğer faktör ise Heysel Stadyumu’nun yapısal yetersizliğiydi. 1920’de inşa edilen stad, 1985’e kadar ciddi bir tadilattan geçirilmemişti. Üstelik faciadan birkaç yıl önce stadyumun bu tür büyük, kitlesel etkinlikler için güvenlik standartlarını karşılamadığı tespit edilmişti. Heysel’in sahip olduğu tehlikenin farkında olan Liverpool yöneticisi Peter Robinson, maçtan önce UEFA’ya yaptığı başvuru ile maçın oynanacağı stadyumun değiştirilmesini istemişti. Buna rağmen, restorasyon çalışmaları öncesindeki son maç olarak; Liverpool – Juventus kupa finali kararlaştırılmıştı.
Maç öncesi yaşanan bu felaket nedeniyle her iki takımında bazı oyuncuları maça çıkmak istemediler. Ancak UEFA yetkililerinin devreye girmesi ve Belçika Polisi’nin tribünleri boşaltmasıyla maç oynatıldı. Michel Platini’nin penaltıdan attığı golle Juventus, Liverpool’u 1-0 yenerek Avrupa’nın en büyük kupasını ilk kez kazanmayı başardı.
Avrupa sporunda, bu denli kitlesel felaketin ilk kez yaşanması sonrasında Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) geniş çaplı bir inceleme başlattı. UEFA yetkilisi Gunter Schneider “facianın tek sorumlusunun İngiliz taraftarlar olduğunu” söyledi. İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher da aynı görüşteydi. “Söyleyecek söz yok, bunu meşrulaştırmak mümkün değil, suç tamamen İngiltere’ye ait” diyerek sorumluluğu üstleniyordu. Demir Leydi Thatcher üstüne üstelik Liverpool’un ömür boyu Avrupa kupalarından men edilmesi gerektiğini; UEFA’nın bunu gerçekleştirmemesi durumunda da kendi inisiyatifiyle, İngiliz kulüplerinin Avrupa kupalarındaki müsabakalardan 5 yıl süresince gönderilmeyeceğini vurguladı. Bunun neticesinde UEFA, İngiliz takımlarına 5, Liverpool’a ise 6 yıl uluslararası karşılaşmalardan men cezası verdi.
Ayrıca UEFA, Liverpool tribünü ve taraftarları için ayrılan biletlerin, Juventus taraftarlarına satılmasına izin vermesi nedeniyle, 1988 yılında Belçika Futbol Federasyonu Başkanı Albert Roosen’ı 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
2 Comments