Sokakta top oynayan her çocuk bir gün futbolcu olmak ister. Tatil günlerinde babalarıyla birlikte maça gitmek,aşığı olduğu futbol ile arasındaki mesafeyi metrelere indirmek her çocuğun hayalidir. İlk tezahüratla hayal dünyasından çıkan bu çocuklar; o andan itibaren o takımın renklerine tutkun bir hayat sürerler.
Kasper Schmeichel için ise işler biraz farklıydı. Çünkü babası efsanevi kaleci Peter Schmeichel’dı. Kasper, diğer çocuklar gibi ilk maçını babasının omuzlarında izlememişti. Çünkü babası yanında değil, Kasper’ın hayranlıkla baktığı o sahanın içindeydi. Küçük Kasper, babasını kalede gördüğü ilk anda büyülenmişti. Bir an evvel büyüyüp babası gibi olmaya can atıyordu. Erkek çocuklarının ilk idollerinin babaları olduğunu düşünürsek; bu bize pek de şaşırtıcı gelmeyecektir.
O andan itibaren Kasper için her şey artık futboldan ibaretti. Babası ile geçirebildiği kısıtlı vakitlerde ona sürekli futbolla ilgili sorular soruyor, onunla futbol oynuyordu. Topa vurmaktan çok topu tutmayı, gol atmaktan çok golü engellemeyi seviyordu. Tıpkı babası gibi… Peter Schmeichel, Kasper’ın bu sevgisinin farkındaydı ve işin mutfağında yetişmesi için onu küçük yaşlardan itibaren Manchester United’ın kamplarına götürüyor, uzun kamp sürelerinde oğlunu yanından ayırmıyordu. Kasper daha küçük yaşlarda futbolcu gibi yaşamaya başlamıştı bile. Hayatının merkezinde sadece futbol vardı ve yaşı büyüdükçe, futbola olan bağlılığı da büyüyordu.
Futbol hayatına Estoril, Oure ve Manchester City altyapısında başlayan Kasper, babası gibi kaleciydi. Belki de bu, hayatı boyunca karşısına çıkacak en büyük dezavantajdı. Çünkü babası Peter Schmeichel, çoğu otoriteye göre dünyanın en iyi kalecisi olarak gösteriliyordu. Dolayısıyla Kasper’den de beklentiler bir hayli yüksekti. Daha altyapı yıllarında dahi babası ile kıyaslanıyordu. Bu, Kasper için büyük bir psikolojik savaş demekti. Hatta bu durum aileyi de olumsuz etkiliyordu. Bir seferinde Peter Schmeichel, oğlu Kasper’ın maçını izlemeye gitmişti. Peter oğlunu tribünlerde taraftarlar ile birlikte izliyordu. Bir taraftar Peter Schmeichel’a dönüp ‘’Oğlunuz sizin kadar iyi bir kaleci değil’’ deyince; o da, o taraftarı yumruklamaktan geri durmamıştı. Altyapı yıllarında futbolu bırakmayı düşünen Kasper’ı babası Peter engellemişti. Peter her seferinde Kasper’a olan inancını güçlü bir şekilde dile getiriyordu. Kasper, babasının da desteği ile futbola, kaleciliğe daha sıkı tutundu ve kendini mesleğinde kusursuz olmaya adadı.
2005-2006 sezonunda, 19 yaşındayken Manchester City ile A takım antrenmanlarına çıkmaya başlayan Kasper, tecrübe kazanması için Darlington, Bury, Falkirk ve Converty’e kiralandı. Bu takımlarda da istikrarlı bir performans gösteremeyen Kasper, 2009 yazında Manchester City’den 1,75 milyon € karşılığında Notts County’e transfer oldu. Kasper’ın 2005 yılında başlayan City kariyeri, 2009 yılında böylece son bulmuş oldu. Kasper Schmeichel, bu süre zarfında Manchester City’de 10 resmi maça çıkabilmişti. 23 yaşındaydı ve kariyeri de pek parlak ilerlemiyordu. Babası kadar iyi bir kaleci olmadığı ve sahip olduğu soyadı sayesinde futbolun içinde kalabildiği konuşuluyordu.
Tüm bu söylentilerin rağmen Kasper, başını dik tuttu ve kendisi için yeni bir hikaye yazmaya odaklandı. Notts County formasıyla League Two’da 43 maça çıktı ve takımının lider olarak bir üst lige çıkmasınını sağladı. Kasper İngiltere 4. kademe liginde harika bir sezon geçirdikten sonra Championship ekiplerinden Leeds United’ın yolunu tuttu. 2010-2011 sezonunda Leeds ile 40 maça çıktı. Leeds o sezon Premier Lig’e yükselme Play-Off’larını kıl payı kaçırdı. Kasper, sezon sonu geldiğinde efsanesi olacağından habersiz Leicester City ile 3 yıllığına anlaştı. Leicester o günlerde Championship’te oynayan bir takımdı. Takımın başına Sven-Göran Eriksson’u getirilmişti. Eriksson da Manchester City ve Notts County’de birlikte çalıştığı Kasper’ı kulübe kazandırmıştı. Kasper, Leicester ile ilk iki sezonun tüm lig maçlarında forma giydi. Leicester ile Championship’te ilk sezonunda 9. ikinci sezonunda ise 6. oldu. Üçüncü sezonu olan 2013-14’te ise takımı Leicester ile Championship’i şampiyon tamamlayarak Premier Lig’e yükseldi.
Kasper, geride kalan bu 3 sezonda Leicester ile 156 maça çıkmış; şampiyon olunan son sezonda ligde oynadığı 46 maçta sadece 43 gol yemişti. Performansı her geçen gün artan ve takımının değişmez ismi haline gelen Kasper Schmeichel, Premier Lig’deki ilk sezonunda 24 maça çıkmıştı ve ligin son haftalarındaki kritik maçlarda kusursuza yakın performans sergilemişti. Kasper’ın bu kritik katkısı, Leicester City’yi o sezon Premier Lig’de tutan yegane şeydi. Fakat tüm sezon, kendini İngiltere’nin ve dünyanın en iyi liginde ispatlamış olsa da babasının dengi bir kaleci olup olmadığı hala konuşulan şeydi.
Leicester City, 2015-16 sezonuna harika bir giriş yapmıştı. Vardy ve Mahrez hücumda harikalar yaratırken, orta sahada Kante ve Drinkwater “box to box” koşuları sayesinde sahaya büyük bir enerji koyuyorlardı. Kalede ise Kasper, belki de kariyerinin en iyi sezonunu geçiriyordu. Leicester City, peri masalı gibi geçen sezonu Premier Lig şampiyonu olarak tamamladı. Bu destansı başarının lider ismi ise Kasper’dı. Schmeichel, 38 Premier Lig maçında 36 gol yiyerek rakip forvetlerin korkulu rüyası haline gelmişti. Gary Lineker bir programda ‘’Kasper harika bir sezon geçirdi. Babası onun bu sezon yaptıklarını yapabilir miydi? Sanmıyorum’’ sözleri ile Kasper’ın hakkını teslim ediyordu.
Kasper, milli takımda da önemli işlere imza attı. Danimarka ile 2018 Dünya Kupası’nda gruplardan çıkmayı başardılar. Son 16 turunda Hırvatistan’la eşleştiler ve maçın normal süresi 1-1 sonuçlandı. Uzatmaların 116. dakikasında Hırvatistan penaltı kazandı. Topun başına Luka Modric geçti ve belki de o anda herkes, penaltının gol olacağını ve Danimarka’nın eleneceğini düşünüyordu. Ancak iki kişi hariç… Tribündeki Peter Schmeichel ve kaledeki Kasper Schmeichel. Kasper penaltıyı kurtardığında, babasının tribündeki sevinci o dönem sosyal medyada trend olmuştu. Maç penaltılara gitti. Burada da iki penaltı kurtaran Kasper, ülkesinin kupadan elenmesine engel olamamıştı ancak tüm futbol kamuoyunun saygısını ve takdirini kazanmayı başarmıştı.
Euro 2020, Danimarka açısından kabus gibi başlamıştı. Eriksen’in kalp rahatsızlığı, Finlandiya ve Belçika yenilgileri üst üste gelmişti. Danimarka’nın eleneceği düşünülüyordu. Ancak gruptaki son maçta Rusya’yı 4-1 yenerek 2. tura çıkmayı başardılar. Son 16 turunda Galler’i, çeyrek finalde de Çekya’yı elediler. Bu üst düzey kritik maçların en kritik anlarında yaptığı kurtarışlarla takımını ayakta tutan oyuncu Kasper’dı. O, bu eşsiz performansı ile Danimarka’yı yarı finale kadar taşımayı başardı. Ev sahibi İngiltere ile oynanan yarı final maçında tam 10 kurtarış yaptı. Normal süresi 1-1 biten maçın uzatma devrelerinde İngiltere çok tartışılan bir penaltı kazandı. Kasper, H. Kane’in kullandığı penaltıyı ilk pozisyonda çelse de Kane seken topu gole çevirmeyi başardı. Bu gol ile Danimarka, yarı finalde turnuvaya böyle dramatik bir şekilde veda etti. Ancak Kasper ve takım arkadaşları, oynadıkları oyun, gösterdikleri çalışkanlık, en zor anlarında arkadaşları Eriksen’in mahremiyetini korumaya özen göstermeleri ile tüm dünyanın övgüsüne mazhar oldular.
Dünya üzerinde tüm insanların hemfikir olduğu çok az şey vardır. Bu az şeyden biri de Kasper hakkında. Artık herkes hemfikir ki; o artık ‘’Peter Schmeichel’ın oğlu’’ olarak değil, ‘’Kasper Schmeichel’’ olarak akıllara kazındı.
Yazan: Mehmet Balkan
Editöryal: Nergiz Bulut & Yavuz Akyol & Türker Özdil