Close

Ben Jose – Jose Mourinho’nun Hayatı

Jose Mourinho, 26 Ocak 1963’te Portekiz’in Lizbon (Setubal) şehrinde doğdu. İlkokul öğretmeni annesi Maria Julia’ydı. Annesi Maria, Jose’yi başarılı ve rekabetçi bir çocuk olması yönünde daima teşvik ediyordu. Jose’nin babası Felix Mourinho ise bir kaleciydi. En başından beri babasının izinden gitmek isteyen Jose, annesinden sürekli başarılı bir iş insanı olması ve eğitimine odaklanması yönünde baskı görüyordu. Maria’nın eşi Felix’ten ayrılmasıyla birlikte Jose’nin hayatına yön verme konusunda hassasiyeti daha da belirginleşti. Maria oğlu Jose’yi bir işletme okuluna kaydettirdi, fakat başarılı bir sporcu olmak isteyen Jose, bu okulu ilk günden bıraktı.

Mourinho, henüz 13-14 yaşlarındayken yarı zamanlı işlerde çalışmaya başladı. Bu dönemde babası Felix’de kaleciliği bırakmış ve antrenörlüğe başlamıştı. Jose her fırsat bulduğunda babasının antrenmanlarına kaçıyor ve burada bir futbol antrenmanın nasıl yapıldığını, oyuncuların nasıl eğitildiğini gözlemliyordu.

Jose, babasına hayranlık duyan ve daima onun izinden gitmek isteyen bir çocuk olmuştu. Jose, deplasmanlar dahil babasının tüm maçlarına gitmenin bir yolunu arıyor ve buluyordu. Jose’nin futbola olan bağlılığını ve arzusunu gören baba Felix Mourinho, Jose’ye talimatlar vererek; bu talimatları antrenmanlarda oyunculara aktarmasını istedi. Jose, bulduğu bu fırsat ve kazandığı deneyim neticesinde taktikler ve oyun sistemleri hakkında genç yaşında pek çok şey öğrenmişti. Mourinho, henüz 15-16 yaşlarında oynayacakları takımlarla ilgili analizler hazırlıyor, babasına raporlar sunuyordu. Onun bu desteği, babasının ve takımın başarısına da doğrudan yansıyordu. 

Babasının izinden gitmek isteyen Jose, profesyonel futbol kariyerine 1980 yılında Rio Ave takımıyla başladı. Kaleci olan babasının aksine, o bir orta saha oyuncusuydu. Jose, Rio Ave’de oynadığı 16 maçta 2 gol, Sesimbra’da 35 maçta 1 gol, Comercio’da 27 maçta 8 gol atma başarısı göstermişti. Jose’nin kısa süreli futbolculuk kariyeri ülkesi takımlarında oynamakla sınırlı kalmıştı. Yeterince hızlı ve güçlü bir futbolcu olamaması ile birçok eleştiri alıyordu. Jose, kendi isteğiyle futbol kariyerini noktalandırıp eğitim kariyerine önem vermeye karar verdi.                                                                       

Çevirmenlikten Koçluğa

Jose, futbolculuk kariyerini sonlandırmasına rağmen, hayatını futbol üzerinden yönlendirmeye kararlıydı. Bu kez oyunu oynayanların değil, yönetenlerin tarafında olmalıydı. Jose, Lizbon Teknik Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesindeki 5 yıllık eğitiminin ardından mezun olmuş, okullarda antrenörlük yapmaya başlamıştı. Ardından doğduğu şehrin takımı Setubal’in U17 takımında teknik direktörlüğe başladı.

Jose Mourinho, futbol kulüplerinde asistanlık, menajerlik ve genç takımlarda teknik direktörlük yaptıktan sonra; 1992 yılında yeni bir serüvene başladı. Dahiyane  futbol bilgisinin yanı sıra dil öğrenme pratiği de olan Jose; İtalyanca, İspanyolca, Katalanca, Fransızca, İngilizce ve Portekizce konuşabiliyordu. Dil bilgisi sayesinde önüne çıkan bir fırsat Jose’nin hayatını tamamen değiştirdi. 1992 yılında Sporting Lizbon’un başına İngiliz efsanesi Bobby Robson getirilmişti. Bobby Robson’ın oyuncularla iletişimini sağlayabilmesi için futbol bilgisi yüksek bir tercümana ihtiyaç vardı. Jose bu iş için adeta biçilmiş kaftandı. Burada koçluk bilgilerini dil bilgisiyle birleştirip, motivasyonel ve psikolojik tekniklerle karıştırarak futbolda yönetim rolünü yeniden tanımladı. Teknik direktör Robson, Jose’nin futbol zekasına hayran kalmıştı. Kısa zamanda onu çevirmenlikten yardımcı antrenörlüğe getirdi. Jose, yeniden antrenördü.

Sporting Lizbon’da 1 sene çalışan Bobby Robson buradan ayrılmasının ardından başka bir Portekiz ekibi olan Porto’nun yolunu tuttu. Robson, yardımcısı Jose’den de vazgeçmedi. Jose’nin başarılarla dolu Porto kariyeri bu şekilde başlamış oldu. 1993-1996 yılları arasında Porto’da yardımcı antrenör olarak görev yapan Jose, takımın başarılarında önemli rol üstleniyor, her geçen gün tüm dikkatleri üzerinde topluyordu. 

Jose, 1996’da Bobby Robson ile birlikte Barcelona’nın yolunu tuttu. Ancak Robson’ın Barcelona kariyeri yalnızca 1 sene sürmüştü. Buna rağmen Jose Barcelona‘daki yardımcı antrenörlük görevine devam etti. Kulüp 1997 yılında teknik direktörlüğe Louis Van Gaal’i getirdi. 1997-2000 yılları arasında Van Gaal’in yardımcılığını yapan Mourinho, bu süre zarfında Barcelona’yla birlikte 2 şampiyonluk yaşadı. 2000 yılının Eylül ayında ise Barcelona’dan ayrıldı ve ülkesine geri döndü ve Benfica’da Jupp Heynckes’in yardımcılığını yaptı. Mourinho, ‘Baş Asistan Koç’ yapılmadığı gerekçesiyle Benfica’dan 1 hafta içinde ayrılmıştı. Jose, Ocak 2001’de Portekiz ekibi Leira’nın başına geçti. Bu onun aynı zamanda ilk başantrenörlük tecrübesiydi.

Yeni Bir Çağ: Başantrenör Mourinho

Leira’da geçirilen 1 yılın ardından Jose’nin yolu Porto ile bir kez daha kesişti. Jose, Porto’daki ilk sezonunda ligi 3. sırada bitirince koltuğu sallanmaya başlamıştı. Bunun üzerine Mourinho taraftarlara seslendi. “Gelecek sezon şampiyon olacağız”.

2002-2003 sezonunu başında, kadroda ciddi bir yapılanma gerçekleştiren Mourinho’lu Porto; yıldız futbolcuları gönderip, takım oyunu oynamaya elverişli çalışkan futbolcularla anlaştı. Nihayetinde Mourinho söz verdiği gibi, 2002-2003 sezonunda takımını 96 puanla şampiyon yapmıştı. Ayrıca Porto, aynı sezon UEFA Avrupa Ligi Kupası’nı ve Portekiz Kupası’nı da müzesine götürmeyi başarmıştı.

2003-2004 Şampiyonlar Ligi sezonu, futbolseverler açısından tarihin en unutulmaz sezonlarından biriydi. Gruplarda Real Madrid, Marsilya ve Partizan ile eşleşen Mourinho’nun takımı Porto, ilk maçında Partizan ile deplasmanda 1-1 berabere kaldı. 2. maçta ise Real Madrid’e (Los Galacticos) 3-1 kaybetti. İlk iki maçın sonunda Porto’nun gruplardan çıkması mucizelere kalmıştı. Ancak Mourinho ve ekibi herkesi yanılttı ve kalan maçlarda 10 puan toplamayı başararak; 11 puanla Real Madrid’in ardından bir üst tura çıkmayı bildiler. Mourinho, bir üst turdaki muhtemel rakipleri futbolcularıyla birlikte değerlendirmeye başlamıştı bile. Olası rakipler arasındaki en güçlü takım ise Sir Alex Ferguson’un Manchester United’ıydı. United, Mourinho’nun Porto’su ile eşleşmesi durumunda açık ara favori konumundaydı. Olası en güçlü rakiple eşleşmeleri durumunda oyuncularının moral ve motivasyonunu yüksek tutmak isteyen Jose Mourinho, ilk günden itibaren Manchester United ile oynamak istediği mesajını yineliyordu. Bu, bir futbol dahisinin kumarıydı.

Mourinho ve futbolcuları kura çekimini hep birlikte izliyorlardı. Eşleşmeler neticesinde beklenen olmuş ve United ile Porto eşleşmişti. Rakipler arasındaki en güçlü ekiple eşleştiklerine rağmen tüm Portolu oyuncular, o an havaya sıçramışlardı. Odadaki herkes kurada United’ı çektikleri için ziyadesi ile mutluydu. İşte o an Jose, temelini daha önceden attığı psikolojik üstünlüğü; oyuncularına kazandırdığını anlamıştı.

Mourinho’nun ekibi, Porto’da kendi stadyumlarında; İngiliz ekibi United’ı 2-1 yenmeyi başardı. Buna rağmen onları, ikinci maçta İngiltere’de oldukça zorlu bir karşılaşma bekliyordu. Maçtan önce herkes United’ın tur atlamasına kesin gözüyle bakıyordu. Ancak Old Trafford’da eşitlik bozulmamış ve maç 1-1 berabere bitmişti. Tur atlayan taraf Porto’ydu. Son Avrupa Ligi şampiyonu Porto, bu maçtan sonra rakiplerince ciddiye alınmaya başlanmıştı. Futbolseverlerin aklında ise tek bir soru vardı. “Acaba kupayı alabilirler mi?”. Çeyrek Final’de Lyon ile eşleşen Porto, kendi evinde ve deplasmanda aldığı 2-0’lık skorlarla Fransız ekibini geçerek Yarı Final’e yükselmeyi başardı.

Milan, Real Madrid ve Arsenal gibi dev kulüper turnuvaya Çeyrek Final aşamasında veda etmişlerdi. Portekiz ekibi Porto’nun Yarı Final’deki rakibi ise LaLiga takımlarından Deportivo La Coruna olmuştu. Deportivo Çeyrek Final’deki ilk maçı Milan’a karşı 4-1 kaybetmişti. Buna rağmen ikinci maçı 4-0 kazanan Deportivo, Mourinho ve öğrencilerinin rakibi oluyordu. Porto, Deportivo ile kendi evinde 0-0 berabere kalmıştı. Coruna’da oynanan rövanş maçını Derlei’nin attığı gol ile Deportivo’yu 1-0 yenen Porto, Avrupa’nın zirve sahnesi olan Şampiyonlar Ligi Finali’ne adını yazdırmayı başarmıştı. 

Finaldeki rakip, Chelsea’yi saf dışı bırakan bir başka sürpriz ekip Monaco’ydu. Porto – Monaco finali kimsenin beklemediği bir final olmakla birlikte; favorisi olmayan bir maçtı. 

Bu final, Porto için bir anda belki de o sezon Şampiyonlar Ligi’nde oynadıkları en rahat maça dönüşmüştü. 3-0 gibi net bir skorla kazanılan maç sonunda, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu Porto’nun oluyordu. Avrupa Ligi şampiyonluğunun ardından Avrupa’nın en büyük kupasını da kazanan Mourinho, ismini Porto tarihine altın harflerle yazdırmayı başarmıştı.

Özel Biri

Porto’daki başarılı yılların neticesinde adeta bir kupa canavarına dönüşen Jose Mourinho’nun yeni adresi Chelsea olmuştu. 2004-2007 yılları arasında Chelsea’yi çalıştıran Jose, İngiliz ekibiyle kupalar kazanmaya ve kendi ihtişamlı kariyerini sürdürmeye devam etti. Chelsea’ye ilk geldiğinde, “Buraya egomla beraber geldim” demişti. Bu yüksek egolu adam, burada da toplamda 6 kupa kazandı. 2 sene üst üste Premier Lig şampiyonu olurken; 2005’de takımıyla birlikte topladığı 95 puan ile Premier Lig rekoru kırmıştı. Jose, Porto’nun ardından Chelsea tarihinde de kısa sürede önemli bir yer edinmişti. O, daha sonra kendisinin de dile getireceği gibi, özel biriydi. 

Tüm başarılarına rağmen Mourinho, aldığı maaş ile sürekli gündeme geliyordu. Çoğu zaman samimiyetini ve açık sözlülüğünü ortaya koyan Mourinho, bu olay ile ilgili de “Lütfen aldığım para ile ilgili sorular sormayın. Ben Avrupa şampiyonuyum ve dünyanın en iyi teknik direktörüyüm, özel birisiyim” açıklamalarında bulunmuştu. 

Birtakım Taktik İşler

Mourinho, 2005 yılında Şampiyonlar Ligi Ön Eleme maçında rakip takım antrenörüne hakaret ettiği için UEFA tarafından 2 maç ceza almıştı. Jose, cezasını Çeyrek Final’de oynayacakları Bayern Münih maçında çekecekti. Bu önemli karşılaşmada takımının yanında olması gerektiğini düşünüyordu. Tüm riskleri göze alarak, maç başlamadan saatler önce Stamford Bridge’in çamaşırhanesine saklanan Mourinho, bir anda Chelsea soyunma odasında bitivedi. UEFA yetkilileri Mourinho’yu saklandığı çamaşırhanede bulamamış ve o da saklandığı yerden çıkıp soluğu oyuncularının yanında almıştı. Jose, oyuncularına “Sizin için buradayım, maçı radyodan takip edeceğim” demişti. İlk yarıyı oyuncularına söylediği gibi radyodan dinlemiş, devre arasında takımına taktikler vermeye kaldığı yerden devam etmişti. Tahmin edileceği üzere, o akşamın kazananı Jose’nin ekibiydi… Özel biriydi, tüm dünyaya bunu kanıtlamaya devam ediyordu. 2004-2005’in ardından 2005-2006 sezonunda da Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu tarafından Dünya’nın en iyi teknik direktörü seçilmişti.

Premier Lig tarihinin o dönemki en pahalı transferi olan Shevchenko, 14 maçta yalnızca 4 gol atınca, Mourinho Sheva’yı yedek bırakmaya başlamıştı. Kulübün sahibi Roman Abramoviç ise Ukraynalı golcünün oynatılması taraftarıydı. Bu olay ikili arasında adeta bir ego savaşını dönüşmüştü. Olayın akabinde, Abramoviç’in Sportif Direktör’lüğe Avraham Grant’ı getirmesi Mourinho’nun egosunu sarsmıştı. Jose, Abramoviç ile iletişiminde üstü pozisyonda Grant ile çalışmak istemiyordu. Süreç Mourinho’nun istifası ile sonuçlandı. Jose, Chelsea’de 3 yılda 6 kupa kazanmıştı. Bay Ego’nun Chelsea kariyeri böylece noktalanmıştı.                                

Yeni Bir Mücadele

Mourinho, her daim 3 büyük ligde (İngiltere, İspanya, İtalya) şampiyonluk yaşamak istediğini dile getiriyordu. Jose’nin Chelsea’den ayrılışının ardından, İtalyan ekibi Inter, Mourinho’ya yeni bir teklif ile gitti. Mourinho, gelen teklifi kabul etti ve Milano’nun yolunu tuttu. 2008-2010 yılları arasında Inter’i çalıştıran kupa avcısı, burada da tam 5 kupa kazandı. Jose’nin Inter serüveni 2008’de İtalya Süper Kupası’nı kazanarak başladı. 2009-10 sezonunda kazanılan Serie A ve 2010 İtalya Kupası şampiyonlukları ile devam etti. Pastanın üstündeki çilek ise Şampiyonlar Ligi Kupası’ydı. Diego Milito’nun yıldızlaştığı Final’de Bayern Münih’ten çalınan bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu.

2010’da Mourinho sezon boyunca Real Madrid’den teklifler alıyordu. En sonunda sezonun sona ermesiyle birlikte Madrid’deki görevi kabul etti. Çünkü yine, yeni bir mücadele istiyordu. LaLiga’da önlenemeyen bir Barcelona ve Pep Guardiola üstünlüğü vardı. Üstelik Jose’nin kendine belirlediği hedef de ortadaydı. Burada da şampiyon olması halinde en büyük isteklerinden biri gerçekleşmiş olacaktı. 3 büyük ligde (Premier League, Serie A, LaLiga) şampiyonluk… Inter’deki en büyük başarısı Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak olan Mourinho, Final’in ardından takım ile hiçbir şampiyonluk kutlamalarına katılmadan Madrid uçağına yetişmek üzere arabasına binmişti. Jose’nin bu konudaki gerekçesi ise “Kutlamalara katılmadım, çünkü eğer katılsaydım asla Inter’i bırakamazdım” olmuştu. Onun için Inter’den ayrılmak aileden ayrılmak gibiydi. Nasıl mı? Mourinho, Madrid uçağına yetişmek üzere arabasına bindiği esnada Materazzi’nin takım otobüsünün yanında tek başına ağladığını görür ve arabasını durdurarak onun yanına gider. İkili hiç konuşmadan yalnızca birbirlerine sarılarak ağlarlar…

Yine de, Jose’nin yeni maceralarda, yeni kupalar kazanması gerekiyordur. Her şeyden çok bunu istiyordur…

Madrid

31 Mayıs 2010 tarihinde Real Madrid, Mourinho’yla 4 senelik sözleşme imzalarken; İnter’e sözleşme fesih bedeli olarak 8 milyon Euro ödüyordu. Los Galacticos, Jose Mourinho’ya ise senelik 10 milyon Euro ödemeyi kabul ediyordu. Mourinho, Real Madrid’e geldiğinde yaptığı ilk açıklamalar “Büyük futbolculara futbolu öğretemezsiniz. Ronaldo’ya nasıl frikik atacağını, Ibrahimoviç’e topu göğsünde nasıl yumuşatacağını öğretemezsiniz. Büyük oyunculara sadece futbolu nasıl oynayacaklarını öğretebilirsiniz” demişti. Jose’nin Real’e gelme sebebi, kulübün son yıllarda Barcelona karşısında yaşadığı başarısızlıklar ve her şeye rağmen yeni bir şampiyonluk ümidiydi. Mourinho, Madrid’deki ilk senesinde; büyük futbolculara büyük paralar vererek yeni bir kadro kurmasına rağmen Guardiola’nın Barcelona’sının ardından LaLiga’yı 2. tamamlayabildi. Buna rağmen ilk sezonunda Copa Del Rey’i kazanarak teselli buldu. Mourinho, ikinci yılında ise; Barcelona’yı yenerek hem İspanya Süper Kupası’nı hem de LaLiga’yı kazanmayı başardı. ‘Kupa Avcısı’ hoca artık en büyük hayalini de gerçekleştirmiş, 3 büyük ligde de şampiyonluk yaşamış ve yaşatmıştı. 

Her Zaman Daha İleriye

2013 Mayıs’ında Real Madrid’deki görevinden istifa eden Mourinho’nun yeni durağı tekrar Chelsea oluyordu. Jose, ikinci Chelsea dönemindeki ilk sezonunda, takımı ile Manchester City’nin 4 puan gerisinde, Premier League’yi ikinci sırada tamamladı. İkinci sezonunda Chelsea ile şampiyonluk ipini göğüsleyen Jose Mourinho, takımın 5 yıllık şampiyonluk hasretine de son verdi. Mourinho, Chelsea’deki üçüncü sezonunda ise; kendi kariyerinde daha önce hiç görülmemiş bir şekilde 16 maçta 9 mağlubiyet aldı. Bu başarısız sonuçlar neticesinde Roman Abramoviç Jose’nin görevine son verdi. Yenilmez değildi, her günün güneşli olması beklenemezdi. Onun da başarısızlıkları olacaktı elbette.

Mourinho, 2016-17 sezonu başında Manchester United ile anlaştı. United ile çıktığı ilk maçta Community Shield Kupası’nı kazanan Mourinho, aynı sezon İngiliz ekibiyle Lig Kupası’nı ve UEFA Avrupa Ligi’ni de kazanmayı başardı. Mourinho, sonraki sezon ise 19 puanlık keskin bir fark ile Manchester City’nin gerisinde ligi 2. sırada bitirebildi. Veda vakti artık burada da hissediliyordu. 2018-19 sezonunun Premier League’nin ilk 17 haftası sonunda lider Liverpool’un 19 puan gerisinde 6. sırada yer alan United’ın yöneticileri Mourinho ile yolları ayırma kararı aldı. Böylece Mourinho bir maceradan daha boynu bükük bir şekilde ayrılıyordu. 

Jose Mourinho adadaki son kurşununu Tottenham ile attı. 20 Kasım 2019 – 19 Nisan 2021 arasında 17 ay boyunca Spurs’te görev yapan Mourinho, arzulanan kalıcı başarıları bu kulüpte de elde edememişti. Herkes onun çağının bittiğini düşünmeye başlamıştı.

Mourinho, bir çöküş dönemi içinde görünmekle birlikte; 2021-22 sezonu başında İtalyan ekibi Roma ile anlaştı. 

Kariyerinin her anında egosunu da yanında taşıyan; hatta zaman zaman onu başarılarının önüne geçiren bu özel adam, kendisini her zaman daha iyiye daha ileriye taşımak için çabalıyor. Çünkü en başından beri, en iyi bildiği ve en çok istediği şey bu. Avrupa futbolunda en büyük başarılara sahip olmuş, bir döneme damgasını vurmuş, pek çok farklı ülkenin en önemli kulüplerin tarihine adını kalın puntolarla yazdırmış, dahi Portekizli’nin Roma macerasını heyecanla ve merakla takip ediyor olacağız.

Yazan: Hakan Can Uğuzluoğlu

Editöryal: Nergiz Bulut & Yavuz Akyol & Türker Özdil

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top