Wimbledon, tenisin doğduğu yer. Birçoklarına göre tenisin en prestijli turnuvası. Kazanmanın her tenisçinin çocukluk hayali olduğu o büyülü turnuva. Çim zeminin tek büyük turnuvası. Geçtiğimiz yıllardan ve turnuvanın alışılagelmiş prestijinden farklı olarak hayli olaylı geçen turnuvanın şampiyonları 2 haftalık maratonun sonunda Novak Djokovic ve Rybakina oldu. Gelin hep birlikte birçok majör ve minör hikaye barındıran bu turnuvaya göz atalım.
Erkekler ana tablosu kadınlara kıyasla çok daha olaylı geçen taraf oldu bu turnuva. Öyle ki daha turnuva başlamadan turnuvanın geçen yılki finalisti ve son 3 senede çimde tek maç kaybetmiş olan Matteo Berrettini Covid sebebiyle turnuvadan çekildi. Onu başka bir Wimbledon finalisti Marin Cilic ve çimde gayet başarılı olan Roberto Bautista Agut takip etti. Üstelik Berrettini turnuvanın 1 ve 2 numaralı şampiyonluk adayları Novak Djokovic ve Rafael Nadal’la 5 gün önce antrenman yapmıştı! Bu noktada turnuvanın oyunculara test ve aşı zorunluluğu getirmemesi tartışma konusu oldu, zira bir oyuncu kendini test edip pozitif dahi çıksa turnuva yönetmeliklerine göre turnuvaya devam etme hakkı oluyordu ki bu da hastalığı yayıp yaymamasının tamamen oyuncunun vicdanına kalması demekti. Artan Covid vakalarından sonra Rafael Nadal’ın da aralarında bulunduğu birçok oyuncunun turnuva tesisleri içerisinde maskeyle gezmeye başladığını gördük.
Nitekim turnuva Covid gölgesinde de olsa Pazartesi günü 1. tur maçlarıyla birlikte başladı. Hem de sürprizleriyle başladı. Turnuvanın en çok beklenen ve öngörülen maçlarından olan Felix Auger Aliassime – Rafael Nadal maçı, Felix’in ilk turda Maxime Cressy’ye elenmesi sonucu başka bir diyara kaldı. Rafael Nadal’ın bir başka potansiyel zorlu rakibi Sam Querry de ilk turda kaybedince bir anda Rafael Nadal’ın kurası açıldı. Cerundolo, Sonego, van de Zandschulp gibi engelleri aşan Nadal, kendini çeyrek finalde bulmuştu. Ama 3. tur maçından beri Nadal’a eşlik eden bir şey vardı: abdomen bölgesindeki ağrı bantları… Novak Djokovic ise kağıt üstünde rahat gözüken kurasında beklenmeyen setler kaybetse de yoluna devam ediyordu. İlk turda Kwon’a karşı set kaybeden Novak aynı şekilde 4. turda da Tim van Rijthoven’a karşı ikinci seti kaybetti. Yine de burada neden daha önce 6 kez şampiyon olduğunu herkese ispatlarcasına, Novak’ı sallayan kimse yıkamıyordu. Bu, Jannik Sinner’a karşı oynadığı çeyrek final maçında bir kez daha gözler önüne serildi. Önceki tur süper yetenek Carlos Alcaraz’ı yenen Jannik Sinner setlerde 2-0 öne geçse de Novak Djokovic kalan 3 seti kazanmasını bildi ve maçtan 3-2’lik galibiyetle ayrıldı. Novak Djokovic turnuva boyunca sanki tüm oyunculardan bir vites daha fazlası varmış gibi oynadı. Adeta maçlara 2-3. viteste girdikten sonra 7. vitese kadar yükseliyor, bir noktadan sonra arkasına dahi bakmıyordu. Rafael Nadal için ise hikaye bambaşkaydı… Taylor Fritz ile oynadığı maçın ilk setinde karnında şiddetli ağrı hissetmeye başlayan Nadal bir medikal mola aldı. Ailesinin çekilmesi yönünde baskı yaptığı Rafa maçı tamamlamak istedi. Setlerde 2-1 geride olduğu maçı süper tie-break’te 3-2 kazanmasını bilse de, kariyerinde artık sayamadığımız kadar sakatlık yaşayan ve maç kaçıran Rafa, yarı final maçına çıkamadı. Kyrgios ile oynayacağı yarı final maçından bir gün önce turnuvadan çekildi. Kariyerinde ilk kez senenin ilk 2 Grand Slam’ini kazanarak Wimbledon’a gelen Rafa hem 23’ün hem de takvim Slam’inin peşindeydi, ancak bu hayalleri muhtemelen bir daha gerçekleşmemek üzere rafa kalkmış oldu. Kyrgios ise yarı final maçı oynamadan finaldeydi.
Kuranın diğer yarısında ise Andy Murray’den beri İngiliz’leri heyecanlandıran ilk isim olan Cameron Norrie, rüya gibi bir turnuva geçirmiş, yarı finale kadar gelmişti. Yarı finalde Novak Djokovic’in rakibi olan Norrie ilk seti kazanmasını bilse de Novak yine vites yükseltmiş ve finalde Kygrios’un rakibi olmuştu. Finalin adı Kyrgios-Djokovic’ti. Djokovic 7. Wimbledon, 21. Grand Slam şampiyonluğunun peşindeydi.
2017’de Djokovic’i üst üste 2 kez yenen Kyrgios, Djokovic hakkında onu küçük gören söylemlerde bulunduğu için ikilinin arası pek de iyi değildi. Ancak bu senenin başında Avustralya’daki tantrum sırasında Djokovic’e destek olduğu için Djokovic ona açıktan teşekkür etti. Maç öncesi Instagram’da ve tesislerde şakalaşan ikilinin arasında arkadaşlık rüzgarları esmeye başlamış gibiydi. Maçları sırasında çıkardığı olaylarla ve gerek rakibe gerek hakeme karşı sarf ettiği sözlerle tanınan Kyrgios maç boyunca kendi locası dışında kimseyle kavga etmedi. Olaysız geçen maçın galibi 4 sette Novak Djokovic oldu.
Bu noktada şunu söylemeden geçemeyeceğim; bence Novak Wimbledon’ın yeni kralı. Hala Roger Federer’in 8 şampiyonluğuna yetişmiş değil ancak gerek orada Federer’e karşı sahip olduğu 3-1’lik, Nadal’a karşı sahip olduğu 2-1’lik kazanma rekoruyla, gerek aslen bir hard kort oyuncusu olmasına rağmen oyununu çim korta adapte etme başarısıyla Novak Djokovic tüm zamanların en iyi çim oyuncusu olma yolunda Federer’i artık açıktan ve ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bu şampiyonluk ile 21. Grand Slam’ini kazanarak Rafael Nadal ile olan Slam farkını 1’e düşüren ve belirsiz olan Amerika Açık durumu öncesi rahat bir nefes alan Novak, ATP’nin Wimbledon puanlarını sıralamaya işlememe kararından ötürü sıralamada 7.sıraya kadar geriledi. Bu da oynadığı her turnuvada 1-2 numaraların potansiyel çeyrek final rakibi olacağı anlamına geliyor ki, kuralar hayli karışacak gibi gözüküyor.
Kısaca kadınlar tenisine baktığımızda ise Iga Swiatek’in kazanma serisinin sona erdiğini gördük. Turnuvanın öne çıkan başarılı isimleri finalistler Rybakina ve Ons Jabeur’ün yanı sıra, iyi performanslar gösteren Zhang, Ostapenko ve Simona Halep oldu. Ons Jabeur Tunus’lu ilk Grand Slam şampiyonu olmak için korta çıksa da rakibi Rybakina baştan sona üstün oynadığı maçtan galip ayrıldı ve Jabeur finalistlikle yetinmek durumunda kaldı. Turnuvaya sürdirek favori olarak gelen Swiatek’in kazanma serisinin sonlanması birçok kişi için sürpriz olsa da, henüz kariyerinin başında olan bir oyuncu için doğal olarak toprağa uygun olan oyununu çime adapte etmenin ne kadar zor olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.
Turnuvaya genel bir bakış attığımızda ATP-Wimbledon arasında yaşanan gerginliğin ve ilk hafta çıkan Covid vakalarının gölgesinde kalsa da hayli heyecanlı ve rekabetçi bir turnuva izlediğimizi görüyoruz.
Djokovic, Wimbledon’ın kralı. Bunu tekrar bize ispatladı.
Yazan: Mert Kalender
Editör: Medine Canarslan