Yatırım Tavsiyesi Değildir!
Ayaküstü sohbetleri bile esir almaya başlayan bir numaralı gündem konusu ekonomi. Bireyler gibi, tüzel kimlik sahibi organizasyonlar da ekonomiyi dert ediyor, yeni gelir kalemleri oluşturmaya çalışıyor. Geleneksel gelir kapılarının yanı sıra kabul edilse de edilmese de modern hayatın kalbine güm diye vuran bir başka gerçeklik var; dijital. Yakın zamanlarda çevrimiçi ile yapılabilecekler sıralı tam listesine bir de para kazanma etkinliği eklendi. Paranın en basit tanımlarından biri değişim aracı olma, değer birimi sayılma ve değer biriktirme. Bu tanımı karşılayan mevcut birimlerin değer kaybetmesi ya da başka birimlerin, mesela döviz, erişilmesi zor hale gelmesi ise özellikle ekonomik sorunlarla boğuşan toplumların hızlı zengin olma hayallerini körükleyen sebepler arasında. Bu minvalde son dönem sohbetlerinin en gözde “değer birimi” ise başta Bitcoin olmak üzere dijital ya da kripto paralar.
Metabol
2008 yılında anonim bir karakter olan Satoshi Nakamoto’nun yayınladığı makale Bitcoin tanımını ve bankadan bağımsız, aracısız bir para transferi kültürünü hayatımıza soktu. Yeni metanın ülkemizde popüler hale gelmesi ise çok değil, yalnızca birkaç yıl öncesine denk geliyor. Kripto paralar yalnızca bireylerin değil, yöneticileri tarafından kabul edilse de edilmese de toplumların birer parçası olan spor kulüplerinin de benzer sebeplerle ilgisini çeken bir unsur haline gelmiştir.
2020 baharında tüm dünyayı saran pandemi nedeniyle spor kulüplerinin en büyük gelir kaynakları arasında olan taraftarlar tribünlerden uzak kaldı. Daha da ötesi, birkaç ay kadar ligler ertelendi. Liglerin tatil edilmesi kulüplerin sabit giderleri karşılamakta zorlanmasına neden oldu. Zaten stabilite konusunda kaygan bir zeminde ilerleyen kulüplerin ekonomileri, pandemide geleneksel gelir kaynaklarından mahrum kalınca el mahkum yeni kaynaklarını yaratmak zorunda kaldılar. Gelin bu yeni, dijital gelir kalemlerine bir göz atalım.
Fan tokenlar, kripto para piyasasında özel bir varlık tarafından bir birime atanan değeri ifade eden yeni bir terimdir. Çıkardıkları fan tokenlar sayesinde ekonomik olarak gelir sağlama imkanı bulan kulüpler, zamanın ruhuna uygun olarak taraftarlarıyla bağlarını güçlendirme fırsatı da buluyorlar. Ekosistemi büyük olmayan takımlar için en büyük avantajı da bu. Fan tokenlar sayesinde bilet satılmasına ya da ticaret yapılmasına olanak sağlamasının yanı sıra, kulüpler kısa süre içerisinde yüklü miktarlarda gelir elde edebiliyorlar. Bunun yanı sıra taraftarlarla etkileşime geçerek görüş ve düşüncelerinin hayata geçirilmesi sağlanabiliyor.
Aslında konu yeni ama 2014 yılından beri Sacramento King bilet ve ürün satışında kripto paraları aktif olarak kullanıyor. Yeni dünyada basketbol takımları öncü olurken eski kıtada da PSG, Barcelona, Atletico Madrid gibi dünya çapında destekçileri bulunan takımlar kripto paraların ticari meta haline gelmesinde öncü kulüpler oldular.
Dijitalde bir diğer kazanç potansiyeli ise tanıdık bir kaynaktan geliyor. Metaverse sanal, karışık ve artırılmış gerçeklikler konuları hakkında genel bir terimdir. İlk olarak 1992 yılında fikri ortaya atılmış; ancak 2021 yılına kadar pek de bilinen bir kavram haline gelmemiştir. Geçtiğimiz sene içinde Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, şirketinin insanların sanal ortamda oyun oynayabileceği, çalışabileceği ve iletişim kurabileceği bir dünya inşa etmeyi amaçladığını belirterek, adını Meta olarak yeniden markaladı. Halihazırda artık Meta olarak bilinen bu şirketin sosyal medya giriş sayfalarında yer alan Meta kelimesinin özü de buradan geliyor.
Şirket bu alana yatırım yaparken, Meta dijitalde atılım yapılan bu dönemde bile potansiyel kullanıcılar için bile özümsenmesi zor bir kavram olarak algılandı. “Dijital emlakçılık” yaparak gerçeklik algısından uzaklaşmak isteyen halkımız ise acil çıkış kapısı oldu, zira geçtiğimiz sene bu alanda yapılan en yoğun satış yurttaşlarımız tarafından yapıldı. En azından bir süre daha bu topraklarda Metaverse ve toprak satışı birlikte anılacağa benziyor.
Henüz yeni bir kavram olmasının kitlelere erişimi konusunda çabalar devam ediyor. Meta’nın Reality Labs’ında geliştirilen dokunsal eldivenlerle kullanıcılara “dokunma simülasyonu” imkanı vaad ediliyor. Bu da bir süredir günlük hayatta aktif kullanılan giyilebilir teknoloji tanımının Meta ile kesişim noktasını oluşturuyor. Meta henüz taze bir kavram olsa da pazarlama ve gelirler konusunda yeni nefesler aldırabilir.
-AR & VR halihazırda fiziksel ve dijital dünyalar arasında bir köprü sağlıyor.
-Kullanıcılar zaten avatar olarak çevrimiçi olarak katılıyorlar, sanal mallar ve görünümler ticareti yapıyor, çevrimiçi dünyalar ve ortamlarda etkileşim kuruyorlar
-Sosyal deneyimler oyunlarda zaten yer alıyor ve iş yeri işbirliği artık rutin olarak çevrimiçi oluyor
Şimdilik Meta’nın ne kadar gelişeceği ve yayılacağı bilinmezlik taşıyor. Yine de bu konuda yatırım yapılmaya devam ediliyor. Örneğin; önümüzdeki dönemde Apple’dan bir VR kulaklık seti piyasaya sürmesi bekleniyor. Yeni nesil tüketicilerle bağ kurmanın yolu dijitale dönmekten geçiyor. Bu durum spor markaları için de geçerli. Sanal ürünler satmak, sponsor markalarla değer üretmek ve sponsorlarıyla taraftarlarını bir araya getirerek ürünlerini online ortamda test etmek için şimdilik uygun bir alan olarak görülüyor.
NFT ve Spora Etkisi
Bir diğer dijital yenilik ise NFT olarak görmeye aşina olduğumuz Non Fungible Token yani varlığı benzersiz ve değiştirilemez olarak onaylanan, blokchain olarak da bilinen dijital defterlerde depolanan şeylerin tamamı. Bu yelpazeye sanat, müzik, ürünleri dahil sayabiliriz. Paranın değer addeden her şey. NFT’lerin değerlerini belirleyen şey onlara karşı talepleri doğrultusunda belirlenirken, hiç şüphesiz en orijinal yönlerinden biri yeniden satış telif ücretlerinin varlığa kodlanabilmesidir. Bu da telif hakkına sahip olan bireysel veya tüzel kişilerin teorik olarak her bir satıştan sonsuza dek pay alabilecekleri anlamına geliyor.
NFT’ler aslına bakarsanız 5 yıllık bir geçmişe sahip. Yalnızca ivmelenmesi geçtiğimiz sene pandeminin birinci yılına doğru spor sahnesinde gerçekleşti. Geçen yılın mart ayında TopShot aracılığıyla NBA’de ivmelenen uygulamada başta son iki sezon olmak üzere en iyi performansların sergilendiği 10-15 saniyelik kısa videoların satılmasına başlandı. 10 ile 250 dolar arasında yapılan bu satışlarda günlük 100 binlik satış söz konusuydu. Daha sonra etkisi Wimbledon’a uzandı. Andy Murray’ın 2013’teki zaferini kutlayan bir dizi NFT başlatıldı. Akabinde WWE, Tiger Woods, Sunil Gavaskar ve City gibi alanında zirve isim ve markalar da sıraya girdi. Henüz emekleme evresinde olmasına rağmen ileride spor kulüpleri için üyelik, ticaret ve biletleme alanlarında aktif olarak kullanılarak gelir elde etme amacıyla değerlendirilebilir.
NFT’leri koleksiyon gibi düşünebilirsiniz. Örneğin tuttuğunuz takımın başarılı bir sezonunun tüm gollerini ya da favori oyuncunuzun harika performanslarının “orijinal” görüntülerinin belirli ücret karşılığında sahibi olabilirsiniz. Küçükken sahip olduğumuz sporcu kartlarının gif’e ya da videoya dönüşmüş olduklarını düşünün. Üstelik yakın gelecekte yukarıdaki meblağların daha da düşmesi bekleniyor. Bu pazar, koleksiyonerliğin yüksek düzeyde olduğu Amerika’da büyük paya sahip. Bizde ise henüz ortalık sakin diyebiliriz. Bugün için, diyelim ki yukarıdaki meblağlara NFT aldınız, maalesef henüz herhangi bir değeri yok. Ama yarın değer kazandığı takdirde bireysel kullanıcılar ya da koleksiyonerler için yatırım aracı olabilir. Şimdilik her şey afaki diyebiliriz. Burada akla gelen soru, herhangi bir yerden izlenebilecek kesitler için neden para ödenmesi gerekliliği olacaktır. Bunun için herkesin kendince vereceği bir cevap olacaktır mutlaka.
Web 2.0 ile iletişim dünyası teknolojiyle ortak paydada buluşmuş, markalar için 2010’ların genel ve zaruri karakteri haline gelen karşılıklı iletişim temelli iletişim doğmaya, emeklemeye ve koşmaya başlamıştı. Artık karşılıklı faydacılık, kurumları taraftarlarından fazlasına, kendilerine sempati besleyen seyircilere muhtaç kılıyor. Bu minvalde Türkiye’den dünyanın bir ucundaki Fluminense Token’ı alarak karşılıklı fayda sağlayabiliyor; gittikçe küçülen global köyümüzde “ben de varım” diyebiliyor. Bu uç örnek okuyanlara belki afaki gelebilir ancak dijitalin güzelliği de burada yatıyor aslında. Yeniliklere adapte olan, onları doğru kullananlar hayatlarını devam ettiriyor.
Yazan: Yiğit ALPER
Editöryal Düzenleme: Buğra Pişkincan & Yavuz Akyol