Joachim Löw, Almanya gibi üst düzey bir milli takımı yoğun eleştirilere rağmen tam 15 yıl aralıksız çalıştırmayı başaran bir futbol adamı. Acaba kendisi bile kariyerinin buralara ulaşabileceğini düşünür müydü?
Joachim Löw’ün futbolculuk kariyeri 1978 yılında SC Freiburg’ta bir orta saha oyuncusu olarak başladı. Sade ve taktik disipline bağlı futboluyla herkesin takdirini toplayan Löw, birkaç Alman takımında boy gösterdikten sonra kariyerinin sonuna doğru İsviçre Ligi’ne transfer oldu. Oyunculuk dönemi fazla şaşaalı geçmeyen çoğu futbolcu gibi teknik adamlık işine soyunan Löw, kariyerinin bitmesini beklemeden İsviçre Ligi’nde oynamaya devam ettiği FC Winterthur‘un genç takımında antrenörlüğe başladı. Daha sonra 1995’te FC Frauenfeld takımında yine oyuncu iken ilk kez A takım antrenörlüğüne getirildi. Joachim Löw, bu tecrübelerinden sonra futbolculuktan emekli oldu ve VfB Stuttgart’ta yardımcı antrenörlüğe başladı. Almanya Milli Takımı kariyeri başlayana kadar sırasıyla VfB Stuttgart, Fenerbahçe, Karlsruhe SC, Adanaspor, Tirol Innsburck ve Avusturya Wien’i çalıştırdı. Bu takımlardaki başarı oranı da kariyerinin geneli gibi iniş çıkışlarla doluydu. VfB Stuttgart ve Avusturya ekipleri ile kayda değer başarılar yakalasa da Türkiye kariyeri ve Karsluher SC kariyerinde dibi görmekten kurtulamadı. Tüm bu basamaklardan sonra, kendisinin de bir zamanlar 21 yaş altı takımında forma giydiği Alman Milli Takımı’nın yardımcı antrenörü oldu. Milli takımın teknik direktörü ise Almanların efsane oyuncusu ve sonrasında görevi Löw’e devredecek Jürgen Klinsmann’dı.
Almanya Futbol Federasyonunun Klinsmann ve Löw’ü göreve getirmesindeki en büyük neden, Alman futboluna yeni bir soluk getirecek, modern ve atak futbol anlayışını en kısa sürede entegre edecek uzun soluklu bir yapılanma geliştirmek istemeleriydi. Klinsmann görece başarılı iki yıl geçirse de ev sahibi olunan Dünya Kupası’nda Alman Milli Takımı finale kalamayınca, misyonunu tamamladığını düşünerek istifa etti. Akabinde yardımcısı Joachim Löw milli takımın başına geçti. Federasyonun Löw kararı spor kamuoyu tarafından tartışılsa da Klinsmann ile Löw’ün oyun yapısını bozmak istemeyen federasyon, Löw ile yola devam etme kararı aldı.
Görevi alır almaz Euro 2008 için kolları sıvayan Löw, oyun mantalitesi biraz olsun düşen takımını hızla ayağa kaldırmaya başlamıştı. Elemelerde D grubunu 27 puan ile Çeklerin ardından ikinci olarak bitirseler de atılan 35 gol ve maç başı 1.6 gol ortalaması ile Almanya, Löw yönetiminde istediği futbolu oynuyor görüntüsündeydi. Euro 2008’de büyük başarı gösterip finale kalan Almanya, finalde İspanya’ya karşı şampiyonluğu kaybetse de saygıyı sonuna kadar hak etmişti ve bu saygıda en büyük pay kuşkusuz Löw’e aitti. Özellikle oynanan pozitif futbolun verimli sonuçlarını görmek Alman Futbol Federasyonunu gelecek için umutlandırmıştı. Hedef, 2010 Dünya Kupası şampiyonluğu olarak o anda belirlenmişti bile. 2010 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde, Almanya nispeten kolay bir gruptan namağlup lider çıkarken 26 gol atıp 5 gol yiyerek rakiplerine adeta gözdağı veriyordu. Öte yandan kadroda gençleştirme operasyonu yapan Löw de genç “devşirme” oyunculara kadro şansı tanıyordu. Nitekim 2010 kadrosunda Kuranyi’nin olmaması bazı çevrelerce skandal olarak nitelendirilse de genç Almanlar ile Mesut Özil, Jerome Boateng, Serdar Taşçı, Sami Khedira gibi Alman asıllı olmayan yıldızlar arasında iyi bir uyum yakalayan Joachim Löw, kitlenin büyük çoğunluğundan takdir toplamaya devam ediyordu. Dünya kupası gelip çattığında yine kolay bir gruba düşen Almanya, rahat bir şekilde ilerliyor ve Löw’ün koltuğu da turlar ilerledikçe sağlamlaşıyordu. Löw, başarılı sonuçlarla Alman halkı için birleştirici görev üstleniyor, dünyanın “en iyileri” arasına adını yazdırmaya adım adım yaklaşıyordu.
Almanya, 2008 finalinde kaybettiği İspanya’ya karşı yine kaybederek 2010 Dünya Kupası’na yarı finalde veda ediyordu. Hedef tam olarak gerçekleşmemiş olsa da turnuvalarda yıllardır zirveye oynamak, Almanya tarafını mutlu etmeye şimdilik yetiyordu. Sırada Joachim Löw ile 2012 Avrupa Şampiyonası vardı. 2008’de finalde kaybedilen şampiyonluğu bu defa kazanmak isteyen Almanlar, elemelerde A Milli Takımımızın da olduğu grupta 10’da 10 yaparak adeta şov yapıyordu. 2010 Dünya Kupası’nda tecrübe kazanan ve genç bir takım hüviyetinden sıyrılmaya başlayan Almanlar, yine kupayı kazanma iddiasıyla şampiyonaya gidiyordu. Almanya, zor bir grup görünümünde olan B Grubu’ndan Löw yönetiminde hiç zorlanmadan üçte üç yaparak çıkıyordu. Özellikle, yakından tanıdığımız Mario Gomez önderliğindeki hücum hattı grupta Almanların gol yükünü çekiyordu. Takım olarak başarılı olan Almanya kupaya yine uzanamıyor ve yarı finalde bu defa da İtalya engeline takılıyordu. Sıradan bir milli takım için büyük turnuvalarda sürekli ilk dörde kalmak bir başarı olsa da Almanya için tek başarı kupaya uzanmaktı. Bu jenerasyon ile buraları zorladıkları aşikardı. Alttan gelecek takviyeler ile daha güçlü bir yapı kurmayı ve esas başarıyı kazanmayı hedefleyen Löw, artık hem milli takımı çok iyi tanımış hem de milli takım hocalığı konusunda tecrübe edinmiş halde takımıyla birlikte 2014 Dünya Kupası Elemeleri’ne gidiyordu. Almanya yine kusursuza yakın bir performans ile 9 galibiyet 1 beraberlik alarak elemeleri rahat bir şekilde lider tamamlıyordu. Artık tüm spor kamuoyu Almanların bu performansına alışmıştı. Almanlar kademe kademe yükselişlerini sürdürüyordu. Sadece akıllarda tek bir soru vardı. Bu defa kupayı kazanabilecekler miydi? Genç ve tecrübeli isimleri çok iyi harmanlayan Löw yönetimindeki takım, Brezilya’da düzenlenen turnuvada zorlu sayılabilecek olan G grubundan ABD ve Portekiz’in önünde lider çıkmayı başarıyordu. Son 16’da sürpriz takım Cezayir karşısında çok zorlansalar da turu geçmeyi başarıyorlardı. Çeyrek finalde Fransa’yı eleyen Almanya, yarı finalde ev sahibi Brezilya’nın karşısına çıkıyordu. Almanlar alışık oldukları yerdeydi ve asıl mesele bunun ötesine geçerek kupayı kazanmaktı. Futbol tarihine geçecek bir maçta, Brezilya’yı tam yedi gol ile geçen Almanya, finale adını yazdırmıştı. Joachim Löw Almanların yeni kahramanlarından olabilecek miydi? Finalde rakip Messi’li Arjantin’di. Genç Götze’nin uzatmalarda gelen golüyle Arjantin’i yıkan Almanya, uzun yıllar sistematik şekilde çalışmanın meyvesini sonunda Dünya Kupası ile taçlandırıyordu. Löw ve futbolcular artık birer ulusal kahramandı. Almanya, dünyanın zirvesindeydi. Löw ve öğrencilerinin bundan sonraki görevi, zirveyi rakiplerine karşı korumaktı.
Almanya, 2016 Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde D Grubu’nu 2 mağlubiyet almasına rağmen Polonya önünde lider bitirmeyi başardı ve finallere adını yazdırdı. Şampiyonada Almanya’nın devşirme oyuncular listesine Özil, Boateng ve Khedira gibi isimlere ek olarak Leroy Sane, Antonio Rüdiger ve Emre Can isimler de eklendi. Milli takımın yabancılaşmasına karşı tepkiler zaman zaman büyüse de Löw ve federasyon, kararının arkasında durdu ve ırkçılığa geçit vermeyeceklerini açıkladılar. Ancak iç basında bu huzursuzluğun takım içine de yansıdığı ve gelecekte sorun olabileceği konuşuluyordu. Bu haberler ortalarda dolanırken Almanya dünya şampiyonu unvanına yakışır şekilde C Grubu’nu lider bitirip sonraki turları da geçerek abonesi olduğu yarı finale uzanmayı başarıyordu. Yarı finalde ev sahibi Fransa’ya mağlup olan son dünya şampiyonu, duble yapma şansını başka baharlara bırakıyordu. Bu jenerasyon ile yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiği şampiyonayı kazanamayan Almanya’da, kamuoyu sonuçtan rahatsız görünse de yarı final oynamak yeterli bir başarı olarak kabul görüyor ve takımın buralara sürekli ulaşıyor olması kısmen tatmin edici bulunuyordu. Ayrıca bu sonuç, takım üzerindeki “ırkçılık” söylentilerini de dağıtmıştı. Sırada 2018 Dünya Kupası elemeleri vardı. Almanya, Avrupa Elemeleri C Grubu’nda 10’da 10 yaparken 43 gol atıp sadece 4 gol yiyerek kupanın yine en büyük şampiyon adaylarından biri olduğunu gösteriyordu. Joachim Löw takımından çok memnun olduğunu deklare ediyor; federasyon da Löw’ü destekleyici açıklamalarla takımı Dünya Kupası’na motive bir şekilde gönderiyordu.
Almanya; Meksika, İsveç ve Güney Kore’nin olduğu grupta sadece İsveç’i 90+5’te attığı gol ile 2-1 mağlup edip, diğer maçların tümünde mağlup olarak sansasyonel şekilde turnuvaya veda ediyordu. Şoke olan Almanlar, başarısızlığın sebeplerini sorgulamaya başlamışlardı. Bir grup, yabancı kökenli futbolcuları suçlayınca 2016’da ortaya atılan iddialar tekrar gündeme geldi. Diğer bir grup ise oyuncuları ve Löw’ü tükenmişlikle ve doygunluğa ulaşmış olmakla suçluyordu. İkisi de çok olası senaryolar gibi görünürken, Mesut Özil, ani bir kararla ırkçılık yüzünden milli takımı bıraktığını açıkladı. Kamuoyundan Özil’e destekler çığ gibi büyürken Löw ve federasyon ırkçılık olaylarını yalanlıyor, hatta Löw verdiği röportajlarda Özil’in abarttığını söylüyordu. İddiaların doğru olması demek; Löw’ün kariyerinin lekelenmesi, federasyonun da dünyada itibar kaybetmesi demekti. Bu nedenle iddiaları kati surette reddediyorlardı. Özil, ırkçılığa uğramasındaki en büyük nedenin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile çektirdiği fotoğraf olduğunu ve ayrıca kötü performansın faturasının da yabancı kökenli oyunculara kesildiğini söylüyordu. Ayrıca bu süreçte takım arkadaşlarının yaşananlara sessiz kaldığını da dile getiriyordu.
Bir yandan alınan kötü sonuçlar, diğer yandan ırkçılık söylemleri Löw yönetimindeki Alman Milli Takımı’nın zirveden çöküşe giden sürecini başlatmış bulunuyordu. Şaşaalı günlerin yerini sıkıntılı günler bekliyordu. İlkay Gündoğan’ın aynı sıkıntıları yaşadığını açıkladığı, Jerome Boateng’in de huzursuz olduğunu söylediği haberlerle birlikte ırkçılık meselesi, Almanların kucağına bir bomba gibi düşmüştü. Bu kaotik ortamda başarıyı yakalamak zor görünüyordu. Löw ise halen böyle bir şeyin olmadığını ve Özil’in kendisine bir telefon bile etmeden takımdan ayrıldığını söylüyordu.
Zaman geçmiş, olaylar soğumuş ve Euro 2020 elemeleri başlamıştı. Almanlar, değişen kadro ile başarı yakalayabilecek miydi? Kabuk değiştirmenin uzun ve sancılı bir süreç olduğunu bilen Löw temkinliydi. Almanya elemelerde Hollanda ile aynı gruptaydı. Hollanda haricindeki takımlar zayıftı ve Almanya zorlanmadan grubu lider bitirmişti. Tek mağlubiyet Hollanda karşısında gelmişti. Bu, Almanları büyük maçlar için endişelendirse de şimdilik işler yolundaydı. Fakat araya Covid-19 salgını girince turnuva 1 yıl ertelendi. Bu süreçte takımla bağları kopmaya başlayan Joachim Löw, istifa sinyalleri veriyordu. Özellikle daha önce bir daha kadroya almayacağını söylediği Hummels’ı ve Muller’i yeniden Euro 2020 kadrosuna dahil etmesi, işlerin Löw’ün elinden çıkıp federasyon kanalına geçtiğini gösterir nitelikteydi. Euro 2020 Almanya kadrosunda yine devşirme oyuncular bulunuyordu. 2018’de yaşanan olaylar sonrası bu kadar devşirme oyunculu bir kadronun nasıl reaksiyon vereceğini herkes merakla beklerken, Joachim Löw turnuva başlamadan önce Euro 2020 bitiminde istifa edeceğini duyurdu ve federasyon da bu istifayı kabul etti. 15 yıl süren ilişkide artık bazı şeylerin doğru gitmediğini ve herkesin yıprandığını iki taraf da kabul ediyordu. Almanlar şanssız bir şekilde ‘’ölüm grubu’’ olarak nitelendirilen F Grubu’nda Fransa, Portekiz ve Macaristan ile mücadele edecekti. İlk maçta Fransa’ya mağlup olan Almanya’da tehlike çanları çalıyordu. Özellikle üçüncü bölgede sıkıntılar yaşayan Löw’ün Almanya’sı için durum kabustan öteydi. Santrafor sıkıntısı çeken Löw’ün oyuncu tercihleri tartışılıyordu. Özellikle Gnabry’nin santrafor oynaması ve formsuz Leroy Sane’ye şans verilmesi yine yabancılara kötü oyunun faturası kesilecekmiş izlenimi veriyordu. İkinci maçta gelen bol gollü Portekiz galibiyeti ile umutlansalar da Macaristan’dan bir puanı zor koparıp gruptan averajla ancak çıkabiliyorlardı. Oynanan futbolun kalitesizliği Alman taraftarlara hiç umut vermiyordu. Son 16’da turnuvanın favorilerinden ezeli rakipleri İngiltere’ye etkisiz bir oyunla kaybetmeleri, Almanya’da bir dönemin sonu anlamına geliyordu. 15 yıl süren Joachim Löw&Almanya ilişkisi resmi olarak noktalanıyordu. Turnuvadaki başarısızlığın tüm sorumluluğunu üstlenen Löw, duygusal bir veda ile artık kenara çekiliyordu.
Joachim Löw yönetiminde 7 büyük turnuva geçiren Almanya, 2018’e kadar başarılı olsa da sonrasındaki büyük çöküş bu ayrılığı kaçınılmaz kılıyordu. Yine yabancı kökenli oyuncular, federasyon ve Löw üçgeninde çıkan haberler de bu kan değişiminin başlıca sebeplerinden biri olarak bizlerin karşısına çıkıyordu.
Löw ne kadar tartışılsa, saha kenarındaki bazı garip hareketleri eleştirilse de Alman tarihinin en başarılı antrenörleri arasında olduğu su götürmez bir gerçektir.
Tüm bunlardan bağımsız, futbol adına bizlere yaşattığın şeyler için teşekkürler Joachim Löw. Artık yeni maceralara yelken açma vakti…
Yazan: Buğrahan Doğangil
Editöryal: Nergiz Bulut & Yavuz Akyol
Seslendiren: Birtan Sinan Depe
Video Kurgu: Emircan Tuğra Yücel
Seslendir:
Video Kurgu: