Başlıktan da anlaşılacağı üzere, bu içerik -ne yazık ki- yoğun şekilde Türkiye Futbol Federasyonu eleştirisi içermektedir.
Üstelik bu eleştiriler, haksız kararların alındığı düşünülen bir maçın arkasından hınçla kaleme alınmış öfke söylemlerinden değil, uluslararası yargının en tepesinden bize bakan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) kurulları hakkında verdiği kararlar üzerinden şekillenmektedir. Fi tarihinden bu yana konuşulan, TFF’nin adil bir işleyiş gösteremediği; bazen teknik direktörlerin, bazen futbolcuların, çoğunlukla kulüp başkanları ile spor yazarlarının ağzından dinlediğimiz ve neredeyse kanıksadığımız bir konu haline geldi. AİHM’in Ocak 2020 tarihli “Ali Rıza ve diğerleri v. Türkiye” başlıklı kararı bize, TFF’nin hukuk sistemi ile yönetim yapılanmasının müzmin sakat işleyişi üzerine somut verilerle konuşma hakkı tanıdı. O halde başlayalım.
Ali Rıza Kim? Diğerlerinden Kasıt Kimler? Kararlar Neden Türkiye’yi Alakadar Ediyor?
Dava kabaca, eski Trabzonsporlu Ömer Kerim Ali Rıza ile üst klasman yardımcı hakem Serkan Akal’ın birbirlerinden farklı tarihlerde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (AİHS) 6. maddesi olan Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlali konusunda Türkiye aleyhinde (AİHM’in yargı yetkisi, AİHS’e taraf olan devletin ihlalleri üzerinedir) AİHM’e yaptıkları başvuruların ortak değerlendirilmesini içerir. Davada ayrıca 3 amatör futbolcunun da (hatır şikesi yaptıklarına dair tahkim kurulunca onanmış cezaları bulunmaktadır) adil yargılanma hakkının ihlali üzerine yaptıkları başvuruları değerlendirilmiş, ancak bu kişilerin, başvurularında adil yargılanma hakkını ihlal edecek husus görülmediği için başvuruları reddedilmiştir.
Ömer Kerim Ali Rıza ve Serkan Akal’ın davacı olma durumları İnsan Hakları Hukukçusu Benan Molu’nun özetlediği haliyle aşağıdaki gibidir:2
Ömer Kerim Ali Rıza: “Bay Rıza, Türk profesyonel ligi takımlarından biri olan Trabzonspor Kulübü Derneği’ne bağlı bir futbol oyuncusudur. Başvurucu 2008’de memleketi İngiltere’ye dönmüş ve sözleşme ihlali iddiasına dayanan kulüp, ilgili uyuşmazlığı TFF’ye taşımıştır. Başvurucu ise savunması adına kulübün kendisine maaş borcu bulunduğunu ve maç başı ücretlerini ödemediğini ileri sürmüştür. TFF Tahkim Kurulu 2009 yılında nihai olarak, başvurucunun sözleşmesini haksız yere feshettiğine karar vermiş ve başvurucuyu yaklaşık 61,596 Euro para cezasına çarptırmıştır. Başvurucu bu karara karşı İsviçre’de bulunan Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuş ancak başvuru kabul edilemez bulunmuştur. Başvurucunun 2011’de İsviçre Federal Yüksek Mahkemesi’ne yapmış olduğu temyiz başvurusu da reddedilmiş ve başvurucu İsviçre’ye karşı Avrupa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur”
Serkan Akal: “Bay Akal, bir futbol hakemidir. Başvurucu, üst klasman yardımcı hakem listesinden çıkartılması üzerine bölgesel yardımcı hakem olması, bu sebeple klasman gerilemesi yaşanması üzerine TFF Tahkim Kuruluna itirazda bulunmuştur. Kurul, klasman gerilemesinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazını reddetmiştir. Söz konusu karar, ayrıca başvurucuya hatırı sayılır ölçüde gelecek zamana ait gelir kaybı yaşatmıştır.”
Başvurucuları tanıdık, başvuru sebeplerini öğrendik. Şimdi kararlara geçelim.
AİHM, Ali Rıza ve diğerleri davasında Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulunun “bağımsız ve tarafsız” olmadığına, dolayısıyla adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca -AİHM’in yargı yetkisi AİHS’e taraf devletler üzerine olduğundan- davalı konumunda bulunan Türkiye’nin de, Tahkim Kurulunun bu temel “sistematik” sorununa yönelik genel tedbirler almasını istemiştir.
Tahkim Kurulu Neden Bağımsız ve Tarafsız Değil, Biraz Daha Açalım:
Mahkeme kararı her ne kadar Tahkim Kurulu özelinde verilmiş olsa da TFF yapılanmasındaki esas sorunun, Yönetim Kuruluna tanınan geniş ve “sorgulanmaz” haklarla ilgili olduğunu açıklıkla ifade edebiliriz. Dava hakimlerinden Bosnjak’ın da Tahkim Kurulunun bağımsızlık ve tarafsızlık kriterini neden karşılayamadığının cevabı olarak sunduğu görüşlerin birinde tam da buna rastlıyoruz. Bosnjak, Yönetim Kurulunun Tahkim üzerindeki etkisini şöyle açıklıyor:
Türkiye Futbol Federasyonunun kuralları, Tahkim Kurulu üyelerinin görevde kalma süresini belirli bir biçimde ortaya koymamaktadır. Dahası, üyelerin görev süresini Yönetim Kurulunun görev süresine bağlamaktadır. Bunun sonucunda, her yeni Yönetim Kurulu kendi iradesi doğrultusunda Tahkim Kurulunu atamaktadır. Yönetim Kurulu ve Tahkim Kurulu arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkması hâlinde, bunun Yönetim Kurulunun istediği şekilde çözümlenmesi oldukça kolay olacaktır: Kurul istifa edecek, aynı veya benzer bir oluşumla yeniden atama talep edecek ve sonrasında beklentilerine uygun şekilde yeni bir Tahkim Kurulu atayacaktır. Böyle bir yapılanma düzeni, Tahkim Kurulunun herhangi bir olayla ilgili olarak Yönetim Kurulunun beklentileriyle tam bir zıtlık içerisinde karar vermesini neredeyse olanaksız kılmaktadır. Bu koşullar altında, bağımsızlık ve tarafsızlık kriterinin karşılanması mümkün değildir.
Hakimin görüşünde rastladığımız “tam bir zıtlık içerisinde karar vermenin neredeyse olanaksız kılınması” halini aklımızda tutalım ki, çalışmanın devamında Tahkim Kurulu üyelerinin hangi spor insanlarıyla organik bağlar içerisinde olduğunu ve bu bağlar sürerken, üzerlerinde karar verme yetkisinin de bulunduğu bu kişilere nasıl tarafsız yaptırım uygulayabileceklerini düşünme fırsatımız olsun.
Ali Rıza ve diğerleri kararı ile bağımsız ve tarafsız bir yargı ortamı oluşturamadığı kesinleşen Türkiye Futbol Federasyonunun bu yargı sistemiyle başka hangi konularda ağır eleştiriler aldığına göz atalım:
Yargılama şekli: AİHM davasının da içinde geçen, başvurucuların TFF aleyhinde “ayrıca bu da var” dediği bir konu. TFF hukuk kurullarının karar alırken, hakkında karar verilecek kişi ya da kişiler önünde bir açık yargılama yapmaması, gelen duruşma taleplerini reddetmesi ve zaten TFF Statüsünde bulunan “Tahkim, ‘lüzum gördüğü takdirde’ ilgilileri davet ederek dinleyebilir” şeklindeki madde eki ile; doğal bir mahkeme ortamında olduğu gibi, yargılananlara söz hakkı verilmesi ve savunma hakkı tanınması engellenmektedir.
Burada bir engellemenin olduğunu neye dayanarak söyleyebiliriz?
Doğrudan Anayasaya dayanarak. Anayasanın 141. maddesi şöyledir: “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
TFF hukuk kurullarında görülen davaların (istisnai durumlar harici) ne genel ahlaka ne de kamu güvenliğine aykırı bir hali bulunamayacağı açıktır. O halde, Tahkim Kurulu neye dayanarak kapalı yargılama yapmaktadır? Hemen belirtmek gerekir ki, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS/TAS) hakkında da açık duruşma yapmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine dair bir AİHM kararı [Mutu&Pechstein] bulunmaktadır. CAS, bu karar sonrası başvurucuya tazminat ödemek durumunda kalmıştır; TFF’nin Ali Rıza ve Serkan Akal’a ödeme yapmak durumunda kaldığı gibi.
Ayrıca akla şu soru gelebilir: Tahkim Kurulu bir yargı mercii olarak kabul edilebilir mi ki, Anayasanın bu maddesi onu ilgilendirsin?
Anayasa Mahkemesinin 2011 yılında, 5894 sayılı TFF Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 4. fıkrası hakkındaki iptalini açıkladığı kararda3 TFF Tahkim Kurulunun “hukuki uyuşmazlıkların, bağımsız kişiler tarafından çözümlenerek karara bağlandığı, yargı işlevi yerine getiren bir kurul” olarak düzenlendiğini belirtmiştir.
Kurul kararlarının yargıya açık olmayışı ve bunun Anayasa ile korunması:
Bir bağlamda konuyu özetlemeden önce eklenmesi gereken önemli bir husus da Anayasanın 59. Maddesine 2011 yılında eklenen ek fıkranın, Tahkim Kurulunun “çürük” kararlarına riayet edilmesini nasıl zorunlu kıldığıyla ilgili. Mevzuatta geçtiği haliyle ek fıkra:
“Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.”
Spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararları, hangi eylemleri kapsamaktadır?
Sporun yönetimine ilişkin kararlarını ihtar, kınama, para cezası, küme düşürme, hak mahrumiyeti, ligden ihraç, tescil iptali, üyeliğin askıya alınması ve üyelikten ihraç; disiplinine ilişkin kararlarını statü, talimat ve benzeri hukuki düzenlemeler, müsabakaların icrası, tatili ve ertelenmesi oluşturmaktadır.
Çözülme tam da burada başlıyor.
Anayasa bize, üyeleri TFF başkanının teklifi ve Yönetim Kurulunun kararıyla seçilen ve görev süreleri de Yönetim Kurulunun görev süresiyle sınırlandırılan, tabiri caizse Yönetim Kurulu boyunduruğunda bulunan ve bu haliyle adil yargılanma hakkını ihlal ettiği mahkemece tespit edilen Tahkim Kurulunun, “sporun yönetimi ve disiplinine ilişkin” kararlarına karşılık başka hiçbir yargı merciine başvurulamayacağını söylemektedir. Gelinen durumda, yukarıda saydığımız fiillerin uygulanması sonucu alınacak bir Tahkim Kurulu kararına karşılık Türk hukukunda gidilecek başka bir yargı mercii bulunmamaktadır. Ayrıca kişilerin, yönetim ve disiplin eylemleri sonucu aldıkları cezalara karşılık bireysel olarak Anayasa Mahkemesine başvuru hakları da bulunmamaktadır.
Bu aşamaya kadar Tahkim Kurulu ile ilgili ne öğrendik, toparlayalım:
- Tahkim Kurulu, bağımsız ve tarafsız bir yargı mercii değildir. Bu yönüyle adil yargılanma hakkını ihlal etmektedir.
- Kurulun, “disiplin ve yönetime” ilişkin kararlarına karşılık başka hiçbir yargı merciine başvurulamamakta, kurul kararları kesin kabul edilmektedir.
- Bağımsız ve tarafsız olamayan kurul, itiraz edilecek tek yargı mercii olmasına rağmen açık duruşma taleplerini reddetmekte, kararlarını kapalı kapılar ardında almaktadır.
Bitti mi? Ne yazık ki hayır.
Hukuk kurulu üyelerinin etik dışı oluşumları: Değinmeden geçemeyeceğimiz bir başka kritik konu da Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu üyelerinin, üzerlerinde karar verme yetkilerinin bulunduğu kişilerle birtakım yakın ilişkiler içinde bulunmaları. Kimler kimlerle beraber, bakalım:
Gazeteci ve spor yazarı Atilla Türker’in tamamını belgeleriyle sunduğu haberine göre,
Tahkim Kurulu mevcut başkanı, Süper Lig’in yakın tarihli şampiyon kulüplerinden birinin başkanının avukatlığını yapmakta,
Aynı kulüp başkanının bir başka avukatının Tahkim Kurulu başkanı ile ortak iş adresleri bulunmakta,
Bahsi geçen ikinci avukat yine Süper Lig’de uzun yıllar top koşturmuş milli bir sporcunun da avukatlığını yapmaktadır.
Tahkim Kurulu başkanı ile Disiplin Kurulu başkanının iş adresleri ve iş telefonları aynıdır. Bu kişilerin birlikte yazdıkları bir de kitapları vardır.
Tahkim Kurulu başkan vekili, Süper Lig ekiplerinden birinin kongre üyesidir. Kongre üyesi olduğu kulübün başkanına avukatlık yapmıştır.
Kongre üyeliği demişken, çok yakın bir tarihte başkanlık seçimine giden Süper Lig kulübünün seçimlerinde TFF başkan vekilinin de oy kullandığını ekleyelim.
Bonus: 6 futbolcuyu dolandırdığı iddiasıyla tutuklanan bir futbol menajerinin vekaletnamesinde avukat sıfatıyla Tahkim Kurulu başkanının adı bulunmaktadır.
Ali Rıza ve diğerleri davası hakimlerinden Bosnjak’ın demeçlerinde, kurul üyelerinin Yönetim Kurulundan bağımsız, “tam bir zıtlık içinde” kararlar alamayacağını okumuştuk. Yukarıdaki örneklerle birlikte üyelerin; kulüpler, kulüp başkanları ve futbolcularla nasıl organik bağlar kurduğunu, bu hal ve durumlarda hiçbir şekilde tam bağımsız kararlar alamayacaklarını pekiştirmiş olduk.
Önlem alındı mı? İyi hiçbir şey yok mu?
Öncelikle, AİHM kararı ardından bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen TFF’nin hukuk kurulları üzerinde hiçbir düzenlemeye gitmediğini belirtelim. İyimser davranıp, Ocak 2020’de açıklanan kararın hemen peşinden yaşanan pandemi ile girilen kaos ortamının dağılmasını beklediklerini düşünürsek, yalnızca kendimizi kandırmış oluruz. Zira Eylül 2020’de yapılan Olağan Genel Kurulda dahi konuyla ilgili hiçbir demece yer verilmediğini görüyoruz. Takip eden günlerde de TFF yayın organlarında konuyla ilgili hiçbir basın açıklamasına rastlamıyoruz. Öyle görünüyor ki TFF bu kararı yok saymaktadır. Ancak hemen belirtelim, durum böyleyse tehlikedeyiz demektir. AİHM’e taraf devletler adına çıkan kararlara riayet edilmediği takdirde AİHM’in ülkelere yaptırım uygulama yetkisi bulunmaktadır. Yani TFF Tahkim Kurulunun bu sıkıntılı yapısı onarılmazsa, ülke nezdinde yaptırımlara maruz kalabiliriz.
Gerçekten iyi hiçbir şey yok mu? Yok. Yüreklere su serpecek tek bir olumlu haber verebilecekken, bunun da kamuoyunu ne kadar rahatlatacağı hususunda spor hukukçuları nezdinde tartışma yarattığını gördük. TFF, Mayıs 2021 itibarıyla Tahkim Kurulu kararlarını gerekçeli olarak açıklayacağını duyurdu. 2019’dan başlayarak da geriye dönük kararların bazılarını web sitesinde yayınladı. Fakat burada da kararların anonimleştirilmiş halde ilan edilmesi ve yeterli gerekçeyle sunulmaması her zaman ilan edilen kısa kararlardan çok da farklı olmadığını, “böyle olacaksa, olmasa da olurdu” şeklinde düşündürdü.
Ne yapılmalı?
Mevcut sistemin sakat işleyişini, çürük yapılanmayı öğrendik; tatmin edici hiçbir önlem alınmadığını gördük. Peki, gerçekte ne yapılmalı? İlk bilinmesi gereken, TFF bünyesindeki bozuk hukuki işleyişin 5894 sayılı Kanun’dan, TFF Tüzüğü’nden ve Anayasanın Madde 59-ek fıkrasından kaynaklandığıdır. TFF, sırtını bu temellere dayamıştır ve yetki gücünü de bu düzenlemelerden almaktadır. Dolayısıyla onarım buradan, temelden başlamalıdır.
İvedilikle yapılması gereken ilk iş, Anayasada Tahkim Kurulu kararlarına karşı konulan kısıtlamanın kaldırılmasıdır. Akabinde Yönetim Kurulunun Tahkim üzerindeki statü yetkisinin kaldırılması gereklidir. Bu, Tahkim Kurulunun bağımsız ve tarafsız bir yargı mercii olabilmesi için TFF bünyesinde bağımsız denetleyicilerin bulundurulmasına paralel yürütülecek bir düzenlemedir. Zira Tahkim üyelerinin, örneklerini verdiğimiz kişi ve kurumlar ile sosyal ilişkileri bulunurken adilane kararlar alabilmesi (yukarıdaki önlemler alınsa dahi) söz konusu değildir. Benzer denetlemeye diğer hukuk kurulları da tabi tutulmalıdır. Ayrıca Tahkim Kuruluna taşınmış her davanın, haklılığın ispatı ve kamuoyunun vicdan rahatlatıcısı olan gerekçeli karar ile sunulması şarttır. Adil yargılanma hakkı gereği açık duruşma talepleri değerlendirilmeli, açık duruşmanın gerçekleştirilemediği istisnai durumlarda gerekçeli karar yayınlanmalıdır. Gerekçelerin “yeterli” bilgiyi sağlaması da elzemdir.
Türk futbolu, Türk toplumuna mal olmuş sosyal bir olgudur. Onu tekelinde bulunduran TFF ise mevcut yapı ve hukuki düzenlemeleriyle aldığı kararlar sonucu ardında milyonları etkilemektedir. Bu sebeple, bir tiran örneği olmaktan çıkıp en kısa sürede adil yapıya kavuşturulmalıdır.
Türk futbolunu seven ve onu fiilen yaşatan herkes için “temiz futbol” şarttır ve haktır.
KAYNAKÇA
- https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22],%22itemid%22:[%22001-204729%22]}
- https://anayasagundemi.com/2020/02/12/ihamin-ali-riza-ve-digerleri-v-turkiye-kararinin-cevirisi-turkiye-futbol-federasyonu-tahkim-kurulu-tarafsiz-ve-bagimsiz-degildir-yapisal-bir-degisiklik-icin-gerekli-tedbirler-alinmali/
- https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Dosyalar/Kararlar/KararPDF/2011-7-nrm.pdf
- https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2012/620
- https://ajansspor.com/haber/futbol-federasyonunda-cezalari-kimler-veriyor-kim-kimin-avukati-32149
- https://ajansspor.com/haber/tff-tahkim-kurulu-baskani-murat-balci-futbolculari-dolandirdigi-gerekcesi-377721
- https://www.tff.org/default.aspx?pageID=285&ftxtID=33682
- https://www.youtube.com/watch?v=4gccwjP1dGM
Yazan: Nergiz Bulut
Editöryal: Yavuz Akyol
Seslendirme: Birtan Sinan Depe
Ses Kurgu: Emircan Tuğra Yücel