Pierre de Coubertin, 1 Ocak 1863 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Siyasi Bilimler öğrencisi olmasına rağmen ilgi alanları olarak pedagojiyi ve tarihi benimsemiş, eğitim sistemlerine merak salmıştı. Belki de bunun nedeni yeni, güçlü ve başarılı bir Fransa yaratmanın yollarını aramasıydı. Fransa’yı efemine olmuş bir toplum olarak görmekte ve tekrar eril bir toplum yapmak istemekteydi. Bunun çaresini de beden eğitimi ve sporda arıyordu. Bunun nedeni, Klasik Antik Çağ Atina eğitim sisteminden oldukça etkilenmiş olmasıydı. Klasik Antik Çağ Atina sisteminin temel taşlarından biri, gençlerde spor yolu ile fiziksel, ruhsal, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişim sağlamanın hedeflenmesiydi. Ve birçok Avrupa ülkesi bu eğitim sistemine uyum sağlarken Fransa, bunun için bir çaba sarf etmemişti.
Fransa’nın aradığı reform çözümünün burada yattığını düşünen Coubertin, İngilizlerin eğitim sistemini yakından takip etmeye başlar ve sıklıkla İngiltere’ye ziyaretlerde bulunur. İşte bu noktada Coubertin’in zihninde modern olimpiyat oyunları fikri ikinci defa güçlü bir şekilde dolaşmaya başlar. İkinci defa; çünkü Coubertin, antik oyunlara zaten ilgi duyan biriydi, bu fikrin fitilini ilk olarak ateşleyen olay Alman arkeolog Ernst Curtius önderliğinde Antik Olimpiyatlar’ın kalbi Olympia’da yapılan kazıların 1881 yılında son bulması ve 1890-1897 yılları arasında raporların açıklanması olmuştu. Zaten Antik Olimpiyatlar ve Olympia’nın sportif değerlerine ilgi duyan Coubertin, bu raporlar ile kafasına Antik Olimpiyat Oyunları’nı canlandırmayı koyar.
Peki bahsettiğimiz İngiltere’de gerçekleşen olay neydi? Bu olay, aslında Coubertin’in “küçük çaplı” Olimpiyat Oyunları’nı gözleriyle görmesiydi. İngiltere, 17. yüzyıldan beri yerel olimpiyat oyunları düzenliyor ve olimpiyat dernekleri kuruyordu. 1890 yılında, “Wenlock Olympian Society” derneğini ziyaret eden Coubertin, artık kararını vermişti, modern olimpiyat oyunları düzenlenecek ve bir olimpiyat komitesi kurulacaktı.
Buraya kadar baktığımızda, hikaye belli bir bölüm dışında gayet güzel değil mi? Bir adam, oldukça eski ve önemli bir spor oluşumunu tekrar canlandırıp, modernize edip bir organizasyon haline getirmek istiyor. Peki, burada sorun neydi? Sorun, Coubertin’in oyunları, efemine olmuş olduğunu düşündüğü Fransa’yı tekrar erkek ulus yapmak için hayata geçirmek istemeseydi. Pierre de Coubertin, yaşadığı dönem icabı Victoria döneminin izlerini üzerinde taşıyordu. O dönemde, kadınlar narin ve zarif olmalı, rahimlerine zarara verebilecek her türlü aktiviteden kaçınmalıydılar ve bu aktiviteler içerisinde spor da bulunuyordu. Kadınlar, onları iri ve “erkeksi” yapacak sporlar yapmamalı, doğurganlıklarına zarar verecek sporlardan uzak durmalıydılar, sadece onlar için uygun bulunan sporlara katılım sağlayabilirlerdi. Çünkü onların görevi çocuk doğurarak nesillerin devamını sağlamaktı. Evet, Victoria dönemi, kadınların belli noktalarda özgürleştiği ve belirli sporlarla tanıştıkları bir dönemdi, ama burada bir çizgi vardı ve bu, onlara genel olarak erkekler tarafından çizilen ve geçmelerine izin verilmeyen bir çizgiydi. Kadınlar, Victoria döneminin melekleriydi; ancak ev işlerini yürütür, “doğurganlık” görevlerini yerine getirir ve onlar için çizilen çizgileri aşmazlarsa… İşte Pierre de Coubertin, belki böyle bir dönemin etkisinde kalmasıyla, belki dönemle alakası olmadan kendi sahip olduğu ayrımcı görüşü ile, belki de antik olimpiyat oyunlarını örnek alması ile kadınların olmadığı bir modern olimpiyat oyunları planlamıştı.
Pierre de Coubertin’in belirlediği olimpiyat prensipleri, ulusların barışını temsil etmesi için evrensel nitelikte olmalıydı. Bu yüzden oyunlarda dini, ırki ve politik ayrımlara yer verilemezdi. Coubertin, olimpizmi, ideal insan yetiştirmek için temel bir felsefe olarak görmüştür. Fakat düşünün, evrensel olmasını istediğiniz, ana mottosu ideal insan yetiştirmek olan oyunlara kadınları dahil etmiyor, onları bu devasa planın dışında tutuyorsunuz. Bu, Coubertin’in kadınlara bakış açısını açıkça göstermektedir. Coubertin’in ayrıca 1901’de “Kadınların rolü, erkeklerin galibiyetini takdir etmektir”, 1902’de “Kadın sporları, doğanın kurallarına aykırıdır” ve 1935’te Berlin Olimpiyatları öncesi yaptığı meşhur radyo konuşmasında söylediği “Gerçek olimpik kahraman, yetişkin erkek bireydir” demeçleri de savımızı kuvvetlendirmektedir.
1896 Atina; ilk Modern Olimpiyatlar. Hiç kadın sporcu katılımı yok, ancak kurallarda kadınların katılamayacağına dair bir madde de yok. Kadın sporcu yoktu ancak buna yönelik bir protesto vardı. Stamatia Revithi, ilk olimpiyatlar için oldukça önemli bir isim. Kendisi, maraton yarışı için verdiği dilekçenin başvuru zamanının geçmesi gerekçesiyle reddedilen bir sporcu. Bunun üzerine Stamatia, 30 Mart 1896’da maraton mesafesini tek başına koşarak tepkisini göstermiştir. Kadınların katılımı olmadan geçen ilk Modern Olimpiyat Oyunları’ndan sonra, ironik bir şekilde kadınların katılım sağladığı ilk Olimpiyat Oyunları Coubertin’in doğduğu şehir Paris’te yapılan 1900 Paris Oyunları’dır. 1900 Olimpiyatları’nda 22 kadın sporcu, 5 branşta mücadele etmiş ve Coubertin’in oyunlar için ilham aldığı ülke olan İngiltere’nin vatandaşı Charlotte Cooper, çim tenisinde şampiyon olarak ilk kadın olimpiyat şampiyonu olmuştur. 1904 yılında yapılan 3. Modern Olimpiyat Oyunları’ndan itibaren, Coubertin’in tüm uğraşlarına ve demeçlerine rağmen oyunlara katılımı her sene artan kadın sporcular için belki de hikayenin en önemli noktası atletizm branşı olmuştu. Coubertin için atletizm branşı oldukça hassastı. Çünkü atletizm, oyunların kalbi olan stadyumlara giriş biletiydi. Bu nedenle 1914 yılında Paris’te düzenlenen 6. Olimpiyat Komitesi’nde Coubertin ve delegeleri kadınların atletizm branşına katılımını kesin bir şekilde reddetmişti. Ancak bu olay kadınların kendi olimpiyat oyunlarını organize etmeleri için fitili yakmış oldu. Sırasıyla 1911’de ve 1915’te Femina-Sport ve Academia, Fransa’nın ilk kadın spor kulüpleri oldular. Ardından 1917 yılında Fransa Kadınlar Spor Federasyonu kuruldu ve federasyonun saymanlığına, Femina-Sport üyesi olan, kürek sporcusu ve kadın hakları savunucusu Alice Milliat getirildi. Alice, hepimiz için önemli bir isim olacaktı çünkü hızla yükselen Alice, 1919 senesinde oy birliği ile Fransa Kadınlar Spor Federasyonu başkanı seçilecek ve bu tarihten itibaren kadın sporcular için oldukça önemli gelişmeler sağlayacaktı. İlerleyen dönemde Alice, önemli bir dilekçe yazdı. Dilekçenin içeriği, kadınların 1920 Anvers Olimpiyatları’nda atletizm disiplinlerine katılmasını istemesi ile ilgiliydi. Fakat Alice’in bu isteği reddedilmiş, üstüne Coubertin’in, Olimpiyat Oyunları’nın kadınlara tamamen kapatılması isteği Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından kabul edilmişti. Bunun üzerine Alice Millat kadınlar için bir uluslararası spor organizasyonu gerçekleştirmeye karar verir. İngiltere, Fransa, İtalya, Norveç ve İsveç’ten gelen sporcular ile 1921 yılının Mart ayında Monte Carlo’da düzenlenen uluslararası kadın yarışmalarında alınan karar ile 31 Ekim 1921’de Uluslararası Kadınlar Spor Federasyonu kurulur. Bir seneden az bir süre içerisinde, ilk Kadınlar Olimpiyat Oyunları Ağustos 1922’de Coubertin’e nazire yaparcasına Paris’te düzenlenir. 20 bin izleyici eşliğinde Paris’te düzenlenen bu oyunlarda sporcuların katılımı yine ironik bir şekilde atletizm ağırlıklı olur. Bu başarıdan dolayı IOC bir korku salmış olsa gerek ki, 1923 yılında uluslararası federasyonlardan, kadın etkinliklerini kontrol altına almalarını istemiştir. Ayrıca oyunların Kadınlar Olimpiyat Oyunları şeklinde isimlendirilmesi de huzursuzluk yaratmış ve oyunların isminin değiştirilmesi istenmiştir. Bunun üstüne oyunların adı Kadınlar Dünya Oyunları olarak değiştirilmişti; ancak bunun karşılığında Uluslararası Atletizm Federasyonu Birliği kadın etkinlikleri konusundaki tüm hakları Uluslararası Kadınlar Spor Federasyonu’na bırakacaktı. Yani kadınlar artık atletizm branşlarını seçmekte her şekilde özgürdü. Takvimler 1936’yı gösterdiğinde IOC’nin yaptığı oylamada 11-9 sonuç ile artık kadınlar, Uluslararası Kadınlar Spor Federasyonu’nun organizasyonlarını durdurması karşılığında, Modern Olimpiyat Oyunları’nda atletizm branşına istedikleri gibi katılma hakkına sahip olmuştu. Ayrıca 1936 Berlin Oyunları Pierre de Coubertin’nin gördüğü son Olimpiyat Oyunları olmuştur ve 2 Eylül 1937’de hayata gözlerini yummuştur.
1936 yılından itibaren düzenli bir şekilde artış gösteren kadın sporcuların Olimpiyat Oyunları’na katılımı günümüzde de hız kesmeden devam ediyor. En son düzenlenen 2016 Rio Yaz Olimpiyatları’na katılan sporcuların %45’i kadın sporculardan oluşuyordu ve bu 2000’li yılların başında düzenlenen ilk Olimpiyat Oyunları olan Sydney oyunlarından neredeyse %10 daha fazla. Bu artış sadece Olimpiyatlar’da değil, her spor organizasyonunda ve sporun her branşında hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Kadın sporcular eşit haklar ve eşit imkanlar için ellerinden ne geliyorsa yapmakta ve asla geri adım atmamaktır. Bize düşen de eşit haklar için onlara destek olmak ve önlerindeki engelleri kaldırmaktır.
Sporu, sadece erkekler değil; kadınlar yaparken de sevip, izleyip, takdir etmeli ve yaşamın hiçbir yerinde, hiçbir döneminde kadın-erkek ayrımına yer vermemeliyiz.
Yazan: Yiğit Kırca
Editöryal: Nergiz Bulut & Yavuz Akyol