Ümit Davala saçı, Rüştü’nün gözlerinin altındaki savaş boyaları, İlhan Mansız çalımı…. Dahası da var tabii, sabah saatlerinde oynandığı için ders saatinde maçları izlemek, Fevernova, “ne Kosta Rika ne de Çin, ne de sambacı Brezilya” ve World Cup 2002 oyununda yıldız oyuncuların şutlarından çıkan alev ve daha fazlası… Bu örnekler 31 Mayıs-30 Haziran 2002 tarihleri arasında oynanan 17. Dünya Kupası’ndan akılda kalanlardan bazıları.
“İlk” parantezine alınacak çok farklı unvanlara sahip bir turnuva; yeni yüzyılda, iki ülkenin ev sahipliğinde ve Asya’da düzenlenen ilk dünya kupası. Türkiye özelinden bakarsak 47 yıl sonra dünya kupasına katılmak başlı başına bir olayken, son yıllarda ulusal takım ve kulüp bazlı yükselen Türk futbolu beklentileri belki olması gerekenden öteye çıkarmıştı. Bu kısımlara ileride değineceğiz ama en azından 20 yıldır uzayda olan birileri için sonuçtan hızlıca bahsedelim, beklentilerin bile ötesine geçildi o yaz.
Çok Sayıda İlkin Turnuvası
Ama gelin filmi turnuvadan 6 yıl öncesine saralım. 31 Mayıs 1996 günü turnuvanın ev sahipleri belirlenmeden önce finale kalanlar, Meksika, Güney Kore ve Japonya olmuştu. Bu konuda ilgi çekici hikaye coğrafi ve sportif olarak iki komşu ülkenin birbiriyle mücadeleleri olmuştu. Kanıtlanması pek kolay olmayan bazı iddialara göre Güney Kore, komşusu Japonya’nın başvurusuna rakip olarak adaylığını koymuştu. Karar gününe doğru Meksika şansını kaybederken iki komşu Asya ülkesi yaptıkları lobi faaliyetleri sonucunda o kadar başarılı oldular ki, turnuva ikisine de yar oldu; iki ev sahipli ilk dünya kupası olarak iki ülke arasında paylaştırıldı.
7 Aralık 1999 tarihinde son şampiyon Fransa ve ev sahipleri Güney Kore ve Japonya’nın dahil edilmediği 199 ülkenin katıldığı eleme kurası çekildi. Bu, önceki kupa şampiyonunun sonraki turnuvada da olması adına kuradan muaf tutulduğu son dünya kupasıdır aynı zamanda.
Avrupa’dan 15, Afrika’dan 5, Güney Amerika’dan 5, Asya’dan 4 ve Orta Amerika’dan 3 takımın katılımıyla birlikte toplam 32 takım yüzyılın ilk büyük gösterisine hazırdı.
2001 Kasım ayında Uruguay’ın elde ettiği son biletle birlikte, ön elemelerde bazı sürprizler de yaşandı. Hollanda, Portekiz ve İrlanda Cumhuriyeti’nin olduğu grubu üçüncü bitiriyor ve 1986’dan sonra ilk kez dünya kupasını uzaktan izlemek zorunda kalıyordu. Aynı şekilde Romanya da altın jenerasyonunu emekli etmiş, İtalya’nın ardından grubun ikinci olarak tamamlamıştı. Nispeten kolay bir grupta yer alan Romanya’nın İtalya’nın arkasında kalması şaşırtıcı olmasa da play-off maçlarında Slovenya’ya kaybetmesi son derece şaşırtıcı olmuştu. Güney Amerika elemelerinde Brezilya çalkantılı bir performans gösteriyor ve aldığı 6 mağlubiyetle grubunu Ekvator’un arkasından üçüncü sırada bitiriyordu. Buna mukabil o günlerde FIFA sıralamasında 4. Sırada yer alan ve 90’lar boyunca dünya kupasının doğal katılımcısı olan Kolombiya grubunu altıncı sırada tamamlayarak turnuvaya katılma hakkını yitiriyordu. Ev sahibi hakkını kazandığı güne dek dünya kupası biletini alamayan Japonya ise kupada mücadele etmeden ev sahipliğini kazanan ilk ülke oluyordu. Bunun tekrarı ise 2022 yılında Katar oldu. Daha önce dünya kupasını kaldıran ülkelerin tamamı (Arjantin, Brezilya, Fransa, Almanya, İtalya ve Uruguay) birlikte turnuvaya katılıyor ve ilginç bir rekora ortak oluyorlardı.
Gruplar ve İlk Sürprizler
1 Aralık 2001’de çekilen grup kuralarını ve gruplarda yaşananlara hızla göz atalım.
A Grubu’nun ilk maçı, aynı zamanda açılış maçıydı. Genellikle ilk gruplarda yer alan ev sahiplerinin açılış yapması şaşırtıcı değildir. Bu sefer 31 Mayıs’ta son şampiyon Fransa, eski sömürgesi Senegal’in karşısına çıkıyordu. Senegal, kendi kıtasında da söz sahibi bir futbol ülkesi değildi. Herkesin inancı son dünya ve Avrupa şampiyonu Fransa’nın “zayıf” rakibine acımayacağı yönündeydi. Fransız Bruno Metsu ise, alışılagelmiş tarzın dışında rock yıldızı görünümüyle başında olduğu Afrika takımını güçlü rakibine karşı sessiz sedasız hazırlamıştı. Maçın henüz yirminci dakikasında 2020 Kasım ayında hayatını kaybeden Boupa Diop’un golüne, favori Fransa karşılık veremiyordu ve Senegal, futbolseverleri ters köşeye yatıran bir skorla ilk turnuvasında ilk golü ile galibiyeti alıyordu. Grubun diğer iki takımı 90’ların başında Avrupa futbol tarihine damgasını vuran Danimarka ve atladıkları 2 turnuvadan sonra tekrar turnuva biletini kazanan Uruguay’dı. Danimarka Jon Dahl Tomasson’un 2 golüyle Uruguay’ı geçiyor ve kendisine avantaj sağlıyordu. Grubun ikinci maçları Fransa ile Uruguay arasında oynanıyor; bu sefer de henüz maçın başında Thierry Henry’nin atılmasıyla eksik kalan Fransa, golsüz berabere kalıyor ve son maçları öncesinde tek puanla, gole hasret kalıyordu. Bu maçtan önce Senegal, Danimarka ile 1-1 berabere kalıyor, Fransa maçında elde edilen skorun tesadüf olmadığını gösteriyordu. Son maçlar öncesi Danimarka ve Senegal 4’er puanla ilk iki sırayı paylaşırken, Uruguay ve Fransa da son iki sırayı paylaşıyordu. 11 Haziran günü klasik kırmızı forma beyaz şortu ile Danimarka, beyaz forması ve lacivert şortu ile Fransa sahada kozlarını paylaşıyorlardı. Bu ana dek yaşanan başarısızlığın ve özellikle Senegal karşısında alınan yenilginin etkileri Fransa üzerinde büyük baskı yaratırken, Danimarka’nın üst tura çıkması için yalnızca tek bir beraberliğe ihtiyacı vardı. Gerekeni yapan Danimarka, rakibini 2-0 ile geçiyor “Horozlar gol atamadan evine döndü” başlıklarını manşetlere geçiriyordu. Fransız takımının ama özellikle de maçın yıldızı Zizou’nun maç sonu üzüntüsü gazetelerin spor sayfalarını süslüyordu. Diğer yanda bir futbol ziyafeti yaşanıyordu Senegal ve Uruguay arasında. İlk yarıyı Fadiga’nın penaltıdan ve Boupa Diop’un iki golüyle 3-0 önde kapatan Senegal, spotları daha da üzerine çekmeyi başarmıştı. İkinci yarıda hücumdaki oyuncu sayısını bir arttıran ve Forlan’ı da devreye sokan Uruguay, heyecana heyecan katarak geri dönüyor, maçı beraberlikle tamamlıyordu. Sonuç itibariyle Danimarka 7 ve Senegal 5 puan alarak gruplarından çıkıyor, Senegal Afrika’nın Nijerya ve Kamerun’dan sonraki yeni aslanı ilan ediliyordu. Uruguay 2, Fransa ise futbolseverleri şok edici şekilde gol atamadan tek bir puanla eleniyordu.
B Grubu kaliteli kadrosuyla her kupanın doğal çeyrek finalisti adayı olmaktan öteye geçemeyen İspanya, Paraguay, Güney Afrika ve Romanya’yı sürpriz bir şekilde devre dışı bırakarak turnuvaya ilk kez katılan Slovenya’dan oluşuyordu. Grubun doğal favorisi İspanya’ydı ve genel beklentiler Paraguay ile Güney Afrika’nın ikincilik mücadelesi vereceği yönündeydi. Slovenya ise daha önce 2000 Avrupa Şampiyonası’na katılmasına rağmen henüz uluslararası platformda deneyim eksikliğini yaşıyordu. Beklendiği üzere İspanya 3’te 3 yaparak grubu lider tamamlarken, Paraguay ve Güney Afrika 4’er puanla tamamlıyordu. Grubun açılış maçında 2-2 berabere kalan iki takımın averajları da eşitti. Attığı gol sayısıyla öne çıkan Paraguay grubu ikinci sırada tamamlıyordu. Slovenya ise grubu puan almadan tamamlıyordu.
B Grubu’nun aksine C Grubu alabildiğine heyecan verici bir mücadeleye ev sahipliği yapıyordu. Buradaki heyecanın en önemli sebeplerinden biri grupta 47 yıl sonra dünya kupasına katılan Türkiye’nin de yer almasıydı. Milli takımın buraya gelmesi bile başlı başına bir hikayenin konusu aslında. 80’lerde dibi gören Türk futbolunun 90’larla birlikte yükselişini taçlandıran organizasyon 2002 Dünya Kupası oldu. Çok dağılmayalım biz yine de, grubun diğer takımları katıldığı her kupanın favorisi Brezilya, Orta Amerika ülkesi “kapalı kutu” Kosta Rika ve ilk kupa deneyimini yaşayan Çin’di. Açılış maçı 3 Haziran’da Brezilya ile Türkiye arasında oynandı. Türkiye saatiyle pazartesi günü öğle saatlerine doğru oynanan maçı ders sırasında renk ayarı olmayan bir mobil televizyondan izlediğimi hatırlıyorum. İlk yarısı karşılıklı ataklar ve bizim için yüksek doz adrenalinle geçerken, 45+2’de Yıldıray’ın asistiyle rakip savunmayı delen Hasan’ın attığı golle 1-0 öne geçiyorduk. Kilometrelerce uzaktan sevinç çığlıkları atarken, Hasan’ın gol sonrası sakinliği o günlerden bugünlere hatırlarda kalıyordu. İkinci yarıda maçın Koreli hakeminin tek kişilik şovu başlıyordu. Verdiği korkunç kararların yanı sıra henüz ikinci yarının beşinci dakikasında “gerçek” Ronaldo ile eşitliği sağlayan Brezilya ataklarını yoğunlaştırıyordu. Kalabalık bir savunma grubuyla çıkan milli takımda 66. Dakika itibariyle Bülent-Ümit ve Yıldıray-İlhan değişikliği yaşanıyor, bu durum oyunun dengelenmesine yardımcı olmuyordu. Aksine, o ana dek son derece tatmin edici bir performans sunan Yıldıray’ın çıkması turnuva süresince oyun mentalitesi sık sık sorgulanacak Şenol Güneş’in aldığı ilk kritiklerden biri olacaktı. Hepimizin hatırladığı meşhur İlhan Mansız hareketi de bu maçın 66. dakikasından sonra gerçekleşti. Maçın son 3 dakikasına girerken Rivaldo’nun attığı gol, iyi mücadele edilen hatta öne de geçilen maçın skorunu belirliyordu. Daha sonra Rivaldo’nun oscarlık hareketi maçın hatıralarda yerini alan pozisyonları arasında yerini alıyordu. Rüştü, Hasan ve Yıldıray’ın performansları bugün bile hatıralardadır. Umut vardı, ama yol kısaydı. Bundan sonra sırasıyla Kosta Rika ve Çin maçları vardı. Fikstürdeki rakiplerin mücadelesini ise Kosta Rika 2-0 ile geçiyordu. 5 gün sonra turnuvanın favorisi Brezilya, turnuvaya katılan en düşük sırada yer alan Çin’le oynuyor ve rakibini 4-0’la geçiyordu. Liselere Giriş Sınavı ile aynı gün, 9 Haziran öğle saatlerinde oynanan maç, 13-14 yaşında pek çok gencin lise hayalleriyle oynamıştır desek yalan söylemiş sayılmayız. Emre’nin attığı gole karşılık yine son dakikalarda yediğimiz golle birlikte 1-1’lik skor sonrası eleştirinin dozu had safhaya çıkmıştı. Bunun yanı sıra o kadar acayip bilgi kirliliği vardı ki nihayetinde maçtan 2 gün sonra Hakan ve Emre basının karşısına çıkıyor beklentiler karşısında hissettikleri baskıdan şikayetçi oluyorlardı. Ertesi gün “Fazla Abartıldık” temalı başlıklarla haber olan milli ambians, takımın ruh halini çok iyi yansıtıyordu. Üstelik 2 gün sonra Çin maçı “cepte” görülse de Kosta Rika sert bir ekipti ve Brezilya’yı tanıyordu. Tanıması yetmiyordu; Kosta Rika’nın hocası Alexandre Henrique Borges Guimarães’in Brezilyalı olması tam da Türk medyasının seveceği tarzda bir kaosun ayrı konusu oluyordu. 13 Haziran günü oynanan son maçlarda fişi erkenden çeken milliler, rakibini 3-0 geçerken Brezilya, Kosta Rika’yı 5-2’lik skorla sahaya gömüyor ve dünyanın bir ucundaki dedikodu kazanının altını söndürüyordu. Bu skorla Brezilya 9 puanla üst tura çıkarken, ardından millilerimiz 4 puan ve averajla üst tura çıkmaya hak kazanıyordu. Çin ilk dünya kupası deneyimini talihsiz bir grupta tamamlamış, puansız ve golsüz elenmişti.
D Grubu ev sahiplerinden Güney Kore, Amerika, müthiş kadrosuyla Portekiz ve uzun zaman sonra kupalara dönüş yapan Polonya’dan oluşuyordu. Grubun doğal favorisi Figo, Rui Costa ve Pauleta başta olmak üzere dönemin parmakla gösterilecek kadrosuna sahip Portekiz’di. Ancak grubun açılış ve kapanış maçlarında sırasıyla Amerika’ya 3-2 ve Güney Kore’ye 1-0 kaybederek futbolseverlere Fransavari bir şok yaşattılar. Grubu Güney Kore 7 puanla lider tamamlarken, üst üste üçüncü kupasına katılan Amerika 4 puanla onu takip etmişti. Portekiz, yalnızca deneyimsiz Polonya’yı 4-0 geçerek Polonya’yla birlikte 3 puan alarak evine dönüyordu.
E Grubu Almanya, İrlanda, Kamerun ve Suudi Arabistan’dan oluşuyordu. Almanya başarılı 90’lar döneminin ardından henüz geçiş dönemlerini yaşıyordu. 98 Dünya Kupası’nda Hırvatistan’a elendikten sonra kendilerini henüz toparlayamamıştı. Önceki 10 yılda Almanya’ya başarılar kazandıran kadro değişirken, sonraki 10 yıla damgasını vuracak Klose kadroya giriyordu. Almanya, grubun açılış maçında Suudi Arabistan’ı 8-0 ile geçerken Klose de attığı 3 golle kendisini tüm dünyaya tanıtma imkanı buluyordu. Almanya sonraki maçlarda İrlanda ile 1-1 berabere kaldıktan sonra Kamerun’u 2-0 ile geçerek 7 puana ulaşıyor, grubunu lider tamamlıyordu. Arkasından 5 puanla İrlanda, 4 puanla Kamerun geliyordu. Suudi Arabistan, 98’de Fransa’ya denk geldiği gibi bu sene de Almanya’ya denk geliyor ve henüz ilk maçta aldığı darbeden sonra kendine gelemiyordu.
F Grubu turnuvanın ölüm grubu olarak görülüyordu. 98’de son 16’da karşılaşan Arjantin ve İngiltere’nin yanında İsveç ve Nijerya gibi özellikle milli takım seviyesinde belli bir standart yakalamış İsveç ve Nijerya da dengeli bir grubun kalan parçalarını oluşturuyorlardı. İlk maçlar beklenen dengeyi kabaca yakalıyordu; İsveç ve İngiltere birer golle berabere kalırken, Arjantin son kupasını oynayan Batistuta’nın golüyle Nijerya’yı geçiyordu. Ertesi maçlarda İngiltere Beckham’ın penaltı golüyle Arjantin’i geçerken rakibini 1966 Dünya Kupası’ndan beri ilk kez yenmenin gururunu da yaşıyordu. İsveç ise Nijerya’yı 2-1 geçerek rakibini devre dışı bırakıyordu. Son maçlar öncesi üç takımın da şansı devam ederken 4’er puanlı İsveç ve İngiltere’yi hemen bir puan geriden takip eden Arjantin, İsveç’i yenemeyince sırasıyla İsveç ve İngiltere gruptan çıkıyorlardı.
G Grubu’nda dünya kupası gediklisi Meksika, İtalya ile 98 dünya kupasının sürprizi Hırvatistan ile ilk kupa deneyimini gerçekleştirecek Ekvator yer alıyordu. Meksika ve İtalya’nın yanı sıra Hırvatistan’ın gruba renk getireceği şüphesizdi. Aslında ilk maçta Meksika’ya Blanco’nun penaltı golüyle kaybeden Hırvatistan, ikinci maçında ilk maçta Ekvator’u 2-0 geçen İtalya’yı 2-1’lik skorla yeniyordu. Bu haliyle Hırvatlar değerli bir avantaj elde etmişlerdi. Ne var ki son maçta sürpriz bir şekilde Ekvator’a 1-0 kaybedince, lider Meksika ile 1-1 berabere kalan İtalya’ya üst tur yolunu açmıştı.
H Grubu ev sahibi Japonya, Rusya, Tunus ve Belçika’dan oluşuyordu ve Belçika futbolunun düşüş trendine girdiği dönemler yaşanıyordu. Ruslar, henüz kendilerini yeni toparlıyorlar, Japonya’da ise futbol adına henüz her şey yeni filizleniyordu. Tunus ise 98’den sonra üst üste ikinci kez hak kazandığı turnuvada kapalı kutu görüntüsündeydi. Grubun açılış maçında Japonya, Belçika ile 2-2 berabere kalıyor, Rusya ise Tunus’u 2-0 geçerek liderliği kapıyordu. Buna karşın ev sahibi, ikinci maçlarda Rusya’yı 1-0 ile geçerek liderliği ele geçiriyor, Belçika Tunus’la 1-1 berabere kalarak büyük avantaj yitiriyordu. 14 Haziran günü oynanan son maçlarda Belçika turu geçmek için gerekeni yapıyor ve üstündeki Rusya’yı heyecanlı bir oyun sonunda 3-2 geçiyordu. Japonya, zayıf rakibi Tunus’u 2 golle geçiyor ve son 16 turunda milli takımımızın rakibi oluyordu.
Alışılmışın Dışındakilerin Turnuvası
Son 16 maçları 15 Haziran günü oynanan Almanya-Paraguay mücadelesiyle başlıyor ve 88’de Neuville’in Almanya’yı öne geçirdiği golü yalnızca uykuya direnenler izleyebiliyordu. Günün ikinci maçı Danimarka ile İngiltere arasında oynanıyor ve İngiltere’nin beklentilerden iyi aldığı bir skorla; 3-0 ile tamamlanıyordu. Ertesi gün kupanın sürprizi Senegal, İsveç’in karşısına çıkıyordu. Larsson’un golüyle geri düşen Afrika ekibi, Camara ile önce beraberliği buluyor, ardından uzatmalarda altın gol ile İskandinav ekibini saf dışı bırakıyordu. Kupanın Afrikalı sürprizi, çeyrek finalde kupanın bir sonraki sürpriziyle karşılaşacaktı… İkinci günün ikinci maçında İspanya ile İrlanda karşılaşıyordu. Henüz maçın başında Hierro’nun golüyle geriye düşerken beraberliği Robbie Keane’in son dakikada attığı golle yakalıyordu. Penaltılara giden maçta üst üste 3 penaltıyı kaçıran İrlanda eleniyordu. Son 16’nın üçüncü gününde Amerika, Meksika’yı 2-0’la geçerek turnuvanın bir başka sürprizine imza atıyor, Ardından Brezilya da aynı skorla Belçika’yı eliyordu. Turun son gününde Türkiye, ev sahibi Japonya’ya konuk oluyor, herkesin hatırladığı jenerik Ümit Davala kafa golüyle öne geçiyor ve skoru korumayı başarıyorduk. Günün ve turnuvanın son maçını bir diğer ev sahibi Güney Kore, İtalya’ya karşı oynuyor neredeyse tüm maçı geride oynayan ev sahibi son dakikalarda attığı golle önce eşitliği, uzatmalarda attığı altın golle turu elde ediyordu. Normal sürede penaltı kaçırdıktan sonra uzatmalarda attığı golle turu getiren Ahn’ın kontratı, oyuncusu olduğu Perugia tarafından ertesi gün iptal ediliyordu. Bu galibiyetle kupa tarihinde ilk kez 5 farklı kıtadan en az bir takım çeyrek finalde mücadele etme imkanı buldu.
Çeyrek finalin ilk ayağında şampiyonluğa inanmış görünen İngiltere ile Brezilya oynuyordu. Brezilya ikinci yarıda Ronaldinho’nun taksi mesafesinden Seaman’ı avladığı gol maçı 2-1’e getiriyor ve yarı finale imza atıyordu. Yine bir Almanya maçı, izlemeyi yorucu kılıyordu. Amerika’yı 1-0’la geçerken futbolseverlerin zihninde maça dair pek not kalmıyordu. Ev sahiplerinden Güney Kore, İspanya’yı golsüz biten maçın sonunda penaltılarla elerken hakemin İspanya’ya karşı tavrı futbolseverlerin tepkisini çekiyordu. Bu skorla Güney Amerika ve Avrupa’dan farklı ilk yarı final takımı Kore oluyordu. İlhan Mansız’ın bir kez daha dünya sahnesine imza attığı bir diğer maç ise çeyrek finalin son maçında, Türkiye ile Senegal arasında oynanıyordu. 90 dakikası 0-0 biterken, ikinci yarıda Hakan Şükür’ün yerine giren İlhan Mansız, hücum aksiyonlarına hareket getiriyor, uzatmaların 4. Dakikasında attığı golle yarı takımını yarı finale taşıyordu.
Yarı final maçları Güney Kore- Almanya ve Brezilya-Türkiye arasında oynanacaktı. İlk maçta Almanya, Ballack’ın golüyle ev sahibine bavullarını toplatırken sıkıcı oyunun, son maçlardaki hakem hataları nedeniyle itici oyuna olan üstünlüğünü de gösteriyordu. Brezilya maçı aklın ve duyguların karıştığı bir maçtı. Türkiye 23 gün öncesine nazaran daha deneyimli, Brezilya ise daha agresif bir oyun sergilemişti. Aynı gruptan gelen iki takımın maçının ilk yarısı 0-0 biterken devre arasında şehirlerin sakinliği hatıralarda yer alıyor. İkinci yarının başında El Fenomeno Ronaldo’nun attığı golü çıkaramıyoruz ve tarihimizde ikinci kez katıldığımız dünya kupasına yarı finalde eleniyoruz demeyelim de, üçüncülük maçına oynamaya hak kazanıyoruz diyelim.
Üçüncülük maçı Kore’de Daegu’da oynanırken, yarı finalden bugüne dek geçen sürede Hakan Şükür’ün tartışmalı performansı yaşanılan gurur/hüzün karışımı yoğun hislerin önüne çıkıyordu. Bir kez daha yaşanması gereken olumlu toplumsal duygular, artık çaresi olmayan, yaşanmış bitmiş olayların tartışmasında sönümleniyordu. İlhan Mansız’ın tek santrafor olarak oynaması bir çözüm olur muydu bilinmez. Alternatif bir gerçeklikte anca kıyaslama yapılabilir. Eldeki doneler üzerinden konuşursak, Şenol Güneş tek forvet tercihini kullandı ve o ya da bu şekilde Milli Takım tarihinde yalnızca iki kez katıldığı turnuvayı üçüncü sırada tamamladı. Tadını çıkaramadık ve şimdi çok özlüyoruz.
Daegu’daki üçüncülük maçına çift forvetle çıkan Türkiye, suskun golcüsünün henüz 11. Saniyede attığı golle 1-0 öne geçiyordu. 10 dakika sonra daha sonra yolu Trabzonspor’a düşecek Lee Eul-Yong skoru eşitleyen golü atıyordu. Üzerine İlhan Mansız’ın iki golü skoru 3-1’e getiriyor, Kore’nin farkı bire indiren golünden sonra dostane bir manzarayla üçüncülük maçı tamamlanıyordu. Milli takımın dönüş yolu artık dünya kupası yolculuğu hikayesine dahil değil ama alışmayı çok istediğimiz manzaralara sahne oluyordu.
Final maçı, Türk seyircilerin doyuma ulaşması ve Pazar öğlen saatlerinde oynanmasından dolayı biraz daha az ilgi çekmiş olabilir. Gelecek yıllarda dünya futboluna damga vurmadan önce hafif bir çöküş yaşamış Almanya, yaşadığı dönemin sonlarına gelirken Brezilya rakibinin durumunu iyi değerlendiriyor ve Fenomen Ronaldo’nun ikinci yarıdaki golleriyle beşinci şampiyonluğuna ulaşıyordu.
Ronaldo final maçında attığı gollerle 8 gole ulaşıyor, turnuvanın Altın Ayakkabı ödülünün sahibi oluyordu. Turnuvadaki tüm maçlarını 90 dakika içerisinde kazanmayı başaran Brezilya elde ettiği +14’lük averajla bu alanda da rekor kırdı. Alman kaleci Oliver Kahn, Yashin ve Altın Top Ödülleri’nin sahibi olurken Altın Topu’u kazanan ilk kaleci olma ünvanına sahip oluyordu. Hiç şüphesiz Rüştü’nün şanssızlığıydı bu da. All-Stars takımında Alpay ve Hasan Şaş birlikte yer alması, bir nebze teselli olarak görülebilir.
Yazan: Yiğit ALPER
Editöryal Düzenleme: Yiğit Halil KIRCA