Close

Avrupa’nın Guard Tanrıları “Yunan Trio’’

Üç ayrı karakter, üç ayrı felsefe ve üç ortak payda… 

Yunan basketbolunu Avrupa’nın zirvesine taşıyan “Trio’dan” bahsedeceğiz. Theodoros Papaloukas, Dimitris Diamantidis ve Vassilis Spanoulis 2000 sonrası döneme damga vuran ve herkesin diline pelesenk olan “Yunan guard’’ kavramını yaratan üçlü olarak biliniyor. Aslında Yunan guardların Avrupa ve Dünya piyasasını sallamaya başlaması daha eski bir döneme dayanıyor. Aris forması ile ortalığı kasıp kavuran Galis ve Giannakis, o döneme kadar Avrupa’nın dizginlerini elinde tutan Sovyet ekolüne karşı gösterdikleri inanılmaz başkaldırıyla bu akımı başlatmışlardı. İki guardın Mora Yarımadası’na tanıştırdıkları basketbol gerçekten o dönem için muazzam sayılabilirdi. Bu iki efsaneye basketbol için tüm yaptıklarından dolayı ve bununla beraber ikinci dalga Yunan guardlarını izlememize zemin hazırladıkları için sonsuz teşekkür ediyoruz. 

Evet, ilk paragrafta da bahsettiğimiz üzere konu edineceğimiz üç efsane, Yunan basketbolunda ikinci dalga guardlar olarak anılıyorlar. Bazı basketbol çevreleri bu üç efsane isme Nikos Zizis’i de dahil etmesine rağmen bizce Zizis’in performansı ve oyuna verdikleri açıkçası bu üç isme yakın bile değil. Tabi ki bu söylediklerimiz Zizis’in kötü bir oyuncu olduğu anlamına gelmiyor. Yalnızca bu üç efsane, oyunu başka bir boyuta çıkarmayı başardılar.

“Trio’’nun ilk temellerini atan isim yaşı itibariyle Theodoros Papaloukas. Biz onun daha çok “Theo’’olarak anıyoruz. Malum ismini bir çırpıda söylemek oldukça zor. Zordan bahsetmişken Papaloukas’ın kariyer başlangıcı da hiç kolay olmadı. Üçlünün arasında en dipten gelen isim kesinlikle Papaloukas. Bu ayrıntı, çalışmak ve başarmak arasında nasıl doğrusal bir oran olduğunu bizlere en net şekilde gösteriyor. 1977 yılında Atina’da dünyaya gelen yıldız oyuncu, basketbola Ethnikos Ellinoroson kulübünde amatör olarak başladı. 14 – 15 yaşlarında adım attığı basketbolda  uzun boyuna rağmen yetenekleri sayesinde oyun kurucu olarak değerlendirildi. 2,00 cm boyundaki Theo, Avrupa’da fizikli guardların ilk temsilcilerinden biri oldu. İlk deneyiminden sonra Papaolukas, Ambelokipi’nin genç takımına transfer oldu. Burada gösterdiği performans ile 1995’te henüz 18 yaşında A takıma yükseldi. Ancak işler Theo’nun istediği gibi gitmedi. A takımda oynadığı ilk sezonun ardından amatör takıma gönderildi.

Papaloukas, asla pes etmeyen karakterini o yıllarda kazanmaya ve etrafındakilere de bunu göstermeye başladı. Ambelokipi’de gelecek göremeyen Theo, bir başka A2 ligi ekibi Amyntas Dafnis BC’ye transfer oldu. 1997-1998 sezonunda yakaladığı ortalama ile takımının şampiyonluğuna büyük katkı yaptı. O sezon, A2 liginin MVP’si seçildi. Takımda bir yıl daha iyi bir sezon geçiren Theo, 1999 yazında Yunan Ligi’nin mütevazı ekiplerinden Panionios BK’ya transfer oldu. Theo, kariyerini zirveye kolay yoldan taşıyabilen bir oyuncu olmayacağını bu dönemde anladığını her konuşmasında söylemekten çekinmiyordu. Panionios’ta geçen iki sezon, Theo’nun oyununa çok şey kattı ve büyük bir tecrübeler kazandırdı. 

Büyük bir basketbol efsanesinin doğuşu 2001 – 2002 sezonu başında, Papaloukas’ın Yunan basketbolunun en güçlü ekiplerinden Olympiakos’a transfer olmasıyla başladı. Çocukluktan beri hayalini kurduğu başarı ve şampiyonluklara şimdi bir adım daha yaklaşmıştı. Theo’nun ilk Olympiakos deneyimi beklenenin üzerinde iyi geçti. Bir sezon forma giydiği Yunan ekibi ile Yunanistan Kupası’nı kazanma başarısı gösterdi. Yunanistan liginin asist lideri oldu ve en önemlisi Euroleague arenasında boy gösterme şansı buldu. Euroleague, Papaloukas’tan etkilenmiş görünüyordu. Nitekim Euroleague’in her dönem iddialı olan takımlarından CSKA Moskova onu transfer etmek istiyordu.

CSKA’ya hayır demek olmazdı. Bu nedenle Theo, 2002 yazında CSKA kadrosuna katıldı. Rusya’da geçirdiği tam 6 sezonda kazanmadık başarı bırakmadı desek abartmış olmayız. Herkesin kıskanarak izlediği Papaloukas performanslarının birçoğu bu dönemde gerçekleşti. 6 sezonda gelen 6 Rusya Ligi Şampiyonluğunda baş mimarlardan biri pek tabi ki Theo’ydu. CSKA Moskova ile 2 Euroleague ve 3 Rusya Kupası kazanma başarısı gösteren Theo için Avrupa’da kazanacak kupa kalmamıştı. Bu büyük başarıyı; Rusya Kupası MVP’si, 2006 Euroleague Final Four MVP’si, 2007 Euroleague normal sezon MVP’si, 4 Euroleague All – team , 2006 Avrupa’da yılın basketbolcusu ve Euroleague tarihinin en iyi 50 basketbolcusu gibi bireysel kazanımları ile taçlandırmayı başardı. Bu müthiş kariyer, birçok basketbolcunun rüyasında bile göremeyeceği kadar başarı içeriyordu.

Papaloukas elinde olanlar ile yetinip köşesine çekilmedi elbette. Onun gibi büyük bir karaktere de bu yakışırdı. 2008’de yuvası Olympiakos’a tekrar döndü. Ayağının tozu ile Yunanistan Ligi’nin asist kralı olarak lige ağırlığını koydu. Takımı ile beraber ikinci döneminde 2 Yunanistan Kupası kazanmayı başardı.  

Artık büyük efsane Papalokuas’ın yaşı ilerlemeye başlamıştı. O da bunun farkındaydı. Zaman kaybetmeden yeni bir macera için 2011-2012 sezonu başında, Avrupa’nın önemli takımlarından Maccabi Tel – Aviv’in yolunu tuttu. Bir sezon İsrail ekibinde oynadıktan sonra ikinci yuvası CSKA’ya döndü ve kariyerini Rusya’da geçen sezonun ardından noktaladı. 

Papalokuas’tan bahsedip Yunan milli takımı ile kazandığı başarılara değinmemek olmaz. Ancak yanına iki efsane ismi daha ekleyip hepsinin Yunan milli takımına getirdiği başarıları bir arada aktarmak istiyoruz. Bu nedenle yazının son kısmını milli takıma ayıracağız.

Theo Papalokuas, basketbola veda ederek arkasında kocaman bir kariyer bıraktı. Onun yaptıkları, sadece sportif başarı ölçeğinde değerlendirilmemeli aynı zamanda genç sporcuların bakış açısını kökten etkileyecek bir hikaye inşa etti. Theo, yaptıklarıyla bir spor kültürü inşa etti ve bunu gelecek nesillere armağan etti. Bunu yalnızca kendisinden üç yaş küçük olan bir diğer efsane isim Dimitris Diamantidis’in kariyerine bakarak rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Diamantidis, tıpkı Theo Papaloukas gibi Yunan basketbolunun yetiştirdiği en önemli guardlardan biri olarak kabul ediliyor. İkinci dalga Yunan guardların oyunu ile fark yaratan ismi Diamantidis, 1980 yılında Yunanistan’ın Kozani şehrinde dünyaya geldi. Yunan efsane, basketbolda adını akranı Papaloukas kadar dikenli yollardan geçerek duyurmadı. Basketbola Iraklis Thessaloniki BK genç takımında başlayan genç yıldız, gösterdiği başarılı performans ile 1999 yılında 19 yaşında A takım seviyesine çıktı. O dönemin fizikli guardlarından kabul edilen Diamantidis, 1.96 boyu ile dikkat çekiyordu. 

Iraklis Thessaloniki’de geçirdiği dört sezon onun üst seviye basketbola adapte olmasına ve oyununu geliştirmesinde çok katkıda bulundu. Bunun meyvesini 2004’te kazandığı Yunanistan Ligi MVP’liği ile aldı. Zaten o sezon gösterdiği performans Dimitris Diamantidis’i efsanesi olacağı Yunan devi Panathinaikos’a taşımaya yetti. 

O dönemde Panathinaikos’un başında efsane koç Zeljko Obradovic bulunuyordu. Diamantidis ile Obra arasında oluşacak mükemmel uyum büyük bir Panathinaikos efsanesinin doğuşunun temelleri olacaktı. Yine Obra ve Diamantidis’in kişisel kariyerleri de zirveye doğru yol alacaktı. Dimanantidis, bunun sinyallerini transfer olduğu ilk sezondan itibaren vermeye başladı. Pana’ya gelir gelmez takımı ile birlikte Yunanistan ligini ve Yunanistan kupasını kazanma başarısı gösterdi. Aynı zamanda ligin en iyi savunmacısı seçilerek rüştünü ispatladı. 

Dimitris Diamantidis, oyun zekası ve yetenekleriyle büyük bir deha oldu. Savunmada gösterdiği büyük gayret ve arkadaşlarını oyunun içine sokmaya çalışan yapısı onu diğer büyük yıldızlardan ayıran belki de en önemli özellikleriydi. Diamantidis, kendisi için değil takım için oynayan büyük yıldızlardan biriydi. Bir de Obradovic’in sahadaki gölgesi ve temsilcisiydi. Zaten tüm bu özelliklerin birleşimi başarının geleceğini bağıra çağıra bizlere anlatıyordu. 

2004 yazında geldiği Atina ekibi ile tüm kariyerini geçirecek kadar da vefalı ve kulübe bağlı bir isim olan Diamantidis, kulübün sembol isimlerinden birine dönüşmeyi başardı. Bunu nasıl yaptı derseniz, istatistiklere ve ödüllerine bakmanız yeterli. Ayrıca kağıda yansımayan pek çok şey de bunu perçinledi. Önderliğini yaptığı Pana kadrosu ile Diamantidis; 9 Yunanistan Ligi Şampiyonluğu, 10 Yunanistan Kupası, 3 Euroleague şampiyonluğu sevinci yaşadı. 5 Yunanistan Ligi MVP’si, 2 Yunanistan Kupası MVP’si, 2 Euroleague Final Four MVP’si, 1 Euroleague normal sezon MVP’si, 4 kez Euroleague All- team, 2 kez Euroleague asist krallığı, 6 kez Euroleague’de yılın savunmacısı gibi saymakla bitmez nice başarıyı kazanan Diamantidis, bize göre Avrupa basketbolunun istatistik ve başarı anlamında en büyük yıldızlarından biri konumunda. Hem 2000’lerin hem 2010’ların en iyi Euroleague oyuncuları listesine girmesi de işin cabası. “Onun başardıklarını başarabilen biri var mı?” Derseniz “Trio’’yu tamamlayacak olan Vassilis Spanoulis’i örnek gösterebiliriz. Başka birini bulmak ise imkansız.

Üzerine basarak tekrar söylemekte fayda var, Diamantidis büyük yıldızların da savunma yapabileceğini ve yapması gerektiğini basketbol severlere ve genç sporculara ispatlayan isimdi. Diamantidis’i izleyen kuşağın basketbola bakış açısı değişti. Ondan sonra gelen genç basketbolcular Dimitris gibi olabilmenin hayallerini kurdular ve onun izinden gitmek için çalıştılar. Bu büyük efsane 2016 yılında parkelere veda etti. Ancak basketbola veda etmedi ve çok sevdiği yuvası Panathinaikos’ta aktif olarak görev almaya devam ediyor. Nasıl Papaloukas, Diamantidis’e el verdiyse, Diamantidis’te bir diğer efsanenin doğuşuna el verdi. Bu efsanenin adı tabii ki Vassilis Spanoulis. 

Spanoulis, alt alta sıraladığımız diğer iki efsane isimle aynı dönemde yetişen son yıldız guard olarak biliniyor. Elbette bu söylediklerimiz Avrupa basketbolu için geçerli. Vassilis, 1982 yılında Yunanistan’nın Larissa şehrinde  dünyaya geldi. “ Kombo guard’’ kavramı hayatımıza kazandıran Spanoulis, bu tanımın hakkını vereceğini alt yaş kategorilerinden itibaren bizlere gösteriyordu. Basketbola doğduğu şehrin takımı olan Gymnastikos S. Larissa’da başladı. Altyapı eğitimini tamamladıktan sonra yine aynı takımında kalan Spanoulis, ilk A takım deneyimini 1999 yılında yaşadı. Yunanistan 2. Liginde, henüz 17 yaşında bir genç olarak gösterdiği performans ile göz doldurmayı başardı. Aynı zamanda bu performans Spanoulis’i Yunan 1. Ligi’nin önemli takımlarından Maroussi’ye taşıdı. Spanoulis, burada efsaneler arasında anılmasına neden olacak oyununun temellerini atmaya başladı. 

Maroussi gibi üst sıraları hedefleyen bir takımda olması genç Spanoulis’i adeta kamçılıyordu. Eurochallenge ve Koraç Kupası gibi Avrupa deneyimini de bu yıllarda elde etti. İleride Euroleague’de bu tecrübelerin ekmeğini çok yiyecekti. Spanoulis, 2002 – 2003 sezonunda Maroussi forması ile ligin en iyi 6. Adamı ve yılın çaylağı olmayı başardı. Spanoulis, artık  Avrupa’nın en potansiyelli genç oyuncularından sayılıyordu. Hal böyle olunca NBA takımlarının gözü üzerindeydi. Ancak gelişmesi bekleniyordu. Spanoulis ise daha fazla beklemek istemedi ve 2004 draftlarına katılma kararı aldı. 2. Tur 50. sıradan Teksas ekibi Dallas Mavericks tarafından seçildi. 

Spanoulis, beklediği sıralamadan NBA’e seçilemeyince Avrupa’da kalmaya karar verdi ve 2005–2006 sezonu başında Yunan devi Panathinaikos’a imza attı. Kontratında NBA çıkış maddesi olması şartını eklemeyi de ihmal etmeyen Spanoulis,bir gün en üst seviyede oynama istiyordu. Pana’daki ilk döneminde bir sezon forma giydi. Bu sezonda Yunanistan Ligi ve Euroleague’de harika istatistikler ortaya koyarak artık bir yıldız olduğunu kanıtladı. Takımıyla Yunanistan Ligi’ni ve Yunanistan Kupası’nı kazandı. Hayranları onu artık “Euro Kobe’’ olarak çağırıyorlardı ve vakit NBA’e gitme vaktiydi. 

Dallas Mavericks onun haklarını bir diğer Teksas temsilcisi Houston Rockets’a devretmişti. Spanoulis bunun üzerine Houston kadrosuna dahil oldu. 2006-2007 sezonunda NBA’de boy gösteren yıldız guard, beklediği süreleri bulamadı. Oyuna ve yeni kıtaya kendini adapte edemedi. Bunun üzerine hayalini kurduğu NBA sahnesinde hayal kırıklığı ile dolu bir sezon geçirdi. Yine de pes etmedi ve kararlı bir şekilde Avrupa’ya döneceğini açıkladı. Dönüşü muhteşem olacaktı. 

2007–2008 sezonunda Pana’ya geri döndü. Obradovic’in yönettiği efsane Pana kadrosuna dahil oldu ve muazzam başarıların önemli bir ortağı haline geldi. 2010–2011 sezonu başında takım ile anlaşamayarak çok sürpriz bir karar ile Panathinaikos’un ezeli rakibi Olympiakos’a imza attı. Spanoulis artık Yeşiller için hain, Kırmızılar için yeni kahramandı. 

Spanoulis, 2010’dan emekli olduğu 2020–2021 sezonu sonuna kadar tam 11 koca sezon Olympiakos formasını gururla taşıdı. Kulüp tarihinde elde edilebilecek bütün başarıların altına takımıyla birlikte imzasını attı. Olympiakos’un kaptanı, skoreri, savunmacısı yeri geldi forveti bile oldu. Sonunda da yaşayan en büyük efsanesi haline geldi. 

Spanoulis, Panathinaikos ve Olympiakos formaları ile olmak üzere; 10 Yunanistan Ligi Şampiyonluğu, 4 Yunanistan Kupası, 3 Euroleague şampiyonluğu sevinci yaşadı. 3 Yunanistan Ligi MVP’si, 3 Yunanistan Ligi Finaller MVP’si, 3 Euroleague Final Four MVP’si, 1 Euroleague normal sezon MVP’si, 8 kez Euroleague All- team, 5 kez Yunanistan Ligi asist krallığı gibi sayısız başarı elde etti. Kulüpler kariyeri olarak Yunanistan tarihinin en önemli oyuncusu olarak gösterilen Vassilis Spanoulis, artık yaşının ilerlemesi nedeniyle kariyerine 2021 yazında nokta koydu ve hayranlarına hüzünlü bir veda gerçekleştirdi. 

Spanoulis’in bu kadar başarılı olmasında şüphesiz ki üstün yetenekleri ve oyun zekasının payı çok büyük. Fakat Avrupa’nın iki dev takımında Dusan Ivkovic ve Zeljko Obradovic gibi iki efsanenin koçluğunda mücadele etmesi de göz ardı edilmemeli. 

Yunan Trio’su Milli Takımda 

Gelelim “Trio’’muzun milli takım kariyerlerine. Yunan milli takımının tarihinin en iyi dönemini geçirmesine vesile olan üçlüden Theo ve Dimitris, yaşlarının da etkisiyle Vassilis’ten birkaç yıl önce takıma adım attılar. Süper guard ikilisi Theo & Dimitris, Yunanistan’ın 2002 yılından itibaren defalarca kez kazandığı Akropolis Turnuvası’nda takım kadrosunda yer alarak işe başladılar. Bu dönemde genç Vassilis, alt yaş milli takımlarına Avrupa Şampiyonu olmakla meşguldü. Ta ki 2004 yazına kadar. “Trio’’ o yaz tamamlanmıştı. Birlikte ilk kez Olimpiyat Oyunları’nda mücadele ettiler. 2005 yazında ise Eurobasket’te, Altın Madalyayı Yunanistan’a getiren kadronun en önemli isimleriydiler. 2006’da FIBA Dünya Şampiyonası’nda 2. olan ve gümüş madalya kazanan takımın temeli yine bu üç guard oldu. Sonra önce sahneden Papaloukas çekildi. Ardından da fazla geçmeden Diamantidis. Spanoulis, yanına genç yetenekleri ekleyerek 2009 Eurobasket’te bronz madalya kazanan takımın beyni olarak sahada yer aldı. Üç büyük kariyer, ortak paydada buluştukları milli takım ile müthiş bir dönem geçirdiler ve Yunan halkına unutamayacakları başarılar armağan ettiler.

Onların ortak paydaları; pasaportları, basketbol ve oynadıkları mevkiydi. Çok farklı oyun karakterine sahip olsalar da hepsi Avrupa Basketboluna gelmiş en büyük yıldızları oldular. Hem bireysel hem birlikte başardılar. Avrupa’da ve Yunanistan’da basketbolun gelişimine büyük katkı sundular. Sadece bu yaptıkları bile tüm övgüleri hak ediyor. 

Belki de böyle bir “Trio’’ tarihte bir daha gelmeyecek ve bu dönemi kaçıran nesiller efsaneler ile büyümeye onların hikayelerini dinlemeye devam edecek. Bizlere basketbol tutkusunu aşıladıkları ve seyretmeye doyamadığımız yıllar yaşattıkları için üç efsaneye de ne söylesek az. Umarız hep basketbolun içinde kalmaya devam ederler.  

Yazan: Buğrahan DOĞANGİL

Editöryal Düzenleme: Yiğit Halil KIRCA & Yavuz AKYOL

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top